Uz.Dr. Ayhan Yiğit


TABYALARA YÜRÜYÜŞ

TABYALARA YÜRÜYÜŞ


 Bu yürüyüş tarifi mümkün olmayan; coşkulu, heyecanlı, ender bir yürüyüştü…

Ne kadar yürüsek; minnet, şükran duygularımızı sunsak, dua etsek,  kahraman ve fedakar atalarımızın hakkını ödeyemeyeceğimiz kesin… Ama elde ve gönülde bu var.

İlk başlatanları ve şimdi yardımcı olup yönlendirenleri kutluyorum. 

Kahraman şehitlerimize rahmet diliyorum…

Yediden yetmiş yediye kadar: 

Dedeler, nineler, gençler, çocuklar, kucaklarda ve omuzlarda küçük yaşta çocuklar dahil, herkes yürüyordu, koşuyordu… 

Bayraklar ellerde, dualar dillerde, insan seli akıyordu Tabyalara… 

Atalarını anıyorlar, onlar gibi olabilir miyiz diye düşünüyor ve rahmet diliyorlardı; içten içe de düşmanları (o zaman ki ve şimdi ki) lanetliyorlardı… 

Bu yürüyüş kolaydı, yol düzdü, kar ve karşıda düşman yoktu, risk hiç yoktu! 

Toplanmakta zor değildi. Özünde birlik, dayanışma ve bağlılık olan halk uyarı ile, bir kıvılcım ile toplanabiliyor ve harekete geçebiliyordu. 

Bunun için, Sy. Valimiz çağrı yapmıştı . Belediyece de duyurular yapılıp millet bilgilendirilmişti. Camilerden cuma günü, bu konu hatırlatılmıştı.

Atalarını anmak, kahramanlıklarını göz önüne getirmek, gençlere ve çocuklarına aktarmak gerekli idi ve yetişkinler için, büyük bir zevkti…

Düşmanları ise; lanetlemek,  yermek duygu tatmini olabilirdi. Çünkü onlar haksız ve adalet siz idiler... Bu gün içinde; iç ve dış düşmanlara gözdağı vermek , işin ve hareketin özü idi…

Ama görünmeyen başka duygu ve arzularda vardı. Bunlar :

Hava yapmak, TV’lerde görünmek, topluca bağırmak, nara atmak… bölge halkının bariz özelliklerindendir. Bir çoğu, bu özelliklerden dolayı   katılıyordu... 

Her ne olursa olsun; o faciayı, o acıyı ve peşine yapılan o kahramanlığı hatırlamak ve anmak, çok erdemli bir haslettir. 

Milletimiz / Dadaşlar, bunu yapıyorlardı… 

Ayrıca; genç ve çocuk yaştaki evlatlarımıza; iyi örnek olmak, ataları, tarihi ,davranışları tanıtmak ve yaşananları gösterip aşılamaktır asıl olan…

Görerek alışır, yaşayarak benimser ve  öğrenir, ilkesinden ; gençlerimiz bunu görüyordu ve  izliyordu... 

Ama bu topluluk, gerçeklerin içinde, biraz fazla duygu saldı. Kalabalık topluluklarda bu duygusallıklar tabiidir, kaçınılmazdır. Duygu seli, coşku alevi oluyordu diyebiliriz…

“Dadaşlar Atalarına yürüdü”. 

Cümlesini alalım: bu yürüyüşle gerçekten Atalarımıza kavuşabilecek miyiz; ruhen, fizik men ve moral en? Yoksa daha başka yürüyüşler gerekli mi? Bence gerekli… 

O günkü Tabyalara yürüyüşle, bugünkü yürüyüş çok farklı. 

Bugünkü yürüyüş serbest, tehlikesiz, güvenli ve elde bayrak! 

O günkü; tehlike, savaş, ölüm! Elde silah, kılıç, balta, satır, süngü… Vatan ve Mehmetçik kaybı düşüncesi içinde!

O, bir askeri kahramanlığın yanında, halk kahramanlığı idi… 

Böyle bir kahramanlık, böyle bir savaş, ülkemizin hiçbir bölgesinde ve cephesinde olmamış! 

Asker Millet olmamız nedeni ile, kurtuluş savaşında, her bölgede ve her cephede ;yaşlılar, kadınlar aktif katılımlar sağlamışlar; askerlerinin daima yanında olmuşlar… 

Fakat 93 Harbindeki  ‘’Tabya savaşı ‘’ gibi, askerle birlikte, hatta ondan önce ; elde ne imkân varsa, onunla düşmana saldırmamış, boğaz boğaza dövüşmemiş… veya buna ihtiyaç duyulmamış, mecbur kalınmamış! 

Harp tarihinde böyle bir “halk – asker beraber, boğaz boğaza,” savaş ve kahramanlık notu yok.’’Bu ilk ve son oluyor’’. Bunu Erzurum’da, TABYALAR DA  dede ve nenelerimiz yapıyor… 

Bunu, Mehmetçik Vakfı Bölge Şube Başkanı E. Albay Sayın Topdağı’da anlattı. 

Tabyaları anlatırken “Erzurum’daki 93 Tabya savaşlarının bir örneği yok” dedi. 

Bu arada tekrar, başta Nene Hatun’u ve tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum, ruhları şad olsun. 

Nene Hatun demişken, ona ait bir iki kelime edeyim. 

O, hepimizin aziz nenesi: 

Ama sonradan nene oldu. Satırı alıp milletin önünde, Tabyalara koşarken ve veciz söylemler söylerken; “ Bebeğim anasız olur, büyür, ama vatansız olmaz. Seni Allaha emanet ediyorum.” gençti, gelindi. Ben ona “GELİN HATUN” diyorum.

 Genç  ama, fikri olgun ve yüce, görüşü üstün ve anlamlı…Hem de stratejik, sonuç alıcı yönlendirme !

Allah bize, şimdiki evlatlarımıza, gençlerimize ve gelinlerimize bu anlayışı, bu ruhu nasip etsin… 

O topluluk şahane ve coşkulu idi. Sanki tek yumruk, tek düşünce vardı. 

Topluluklar ve kitleler, heyecanlıdır ve duygusaldır: kolay yönlendirilir ve istenilen mecraya akıtılabilir. Tıpkı selin aktığı gibi…

Milletimiz ılımlı ve yönlendirmelere açık. İyi yönlere yönlendirmek, ihtiyaç gibi geliyor bana…

Yukarda başka yürüyüşler de gerekli demiştim :

Evet; kalkınma yürüyüşü, kültür yürüyüşü, medeniyet yürüyüşü çalışma yürüyüşü, adalet yürüyüşü , üretim yürüyüşü, teknoloji yürüyüşü, saygı  -- sevgi yürüyüşü, bağlarımızın kuvvetlenmesi ,birbirimizin kucaklanması …gibi erdemlerin yürüyüşü….

Ama sel geçicidir, anlıktır. “Sel gider kumu kalır”. Atasözü gibi. Kum devamlıdır, tortu devamlıdır.  

Bu güzel, coşkulu ve duygulu topluluktan, ne kadar kısım kaldı? Veya kalabilecek? Bence bu daha önemli? 

Milli duyguları öğretmek,  geliştirmek ve pekiştirmek; başta yetkili ve yöneticilerin görevi olmakla beraber hepimizindir.

Öğrenmek, benimsemek ve azmettirmek; bir gün, birkaç saat olmamalı, sürekli olmalı: Öğrenmek zamanla orantılıdır, bilmeyende yoktur... 

Okullarda, seminerler de, konferanslarda, TV, radyo, basın yayın… vs.  Sık sık bahsedilmeli, hatırlatılmalı ve gündemde tutulmalı…

Bunlar milli ve vazgeçilmez meseleler… Milli ve öz kültürler, millet olma değerleri.

Allah; hepimize: Atalarımızın bu asil duygu ve yaşantısına erişmememizi, çocuk ve gençlerimizin bu anlayışla yetiştirmemizi nasip etsin… 

 Yurdumuzu, bir daha istiladan korusun!

Bekir Sıtkı  Beyin mısraları ile bitirelim:

‘’   Bir şimşek çakıyor,  yine bir şimşek,

 Çakıyor Erzurum tabyalarından !

  Dizilmiş Name’ler, Nineler tek tek,

   Bakıyor Erzurum tabyalarından.

                                                   Yediden yetmişe, tek vücut, tek can ;

                                                    Erzurum bir sevda, Erzurum vatan !

                                                   Taptaze bir yara gibi o kan,

                                                    Akıyor Erzurum tabyaların dan.

Ahmet Muhtar Paşa’m, al bizi yürüt !

Küffarın kökünü yeniden kurut !

Dün bugün misali hala kan barut ,

Kokuyor Erzurum tabyalarından.’’

Hoşça kalın.                                         İmza, Dr. Ayhan YİĞİT