VEDAT KAN


SİYASETE BULAŞMAYALIM DEDİK, AMA…

.


Tam 1980 yılından beri kenardan seyre dalmışım. Ortaokul yılları ve dünya tarihine atılan ilk adımlar.  O dönemlerde her evde olmayan televizyonlar ve her eve giremeyen gazetelerde bol bol kan ve gözyaşı hâkimdi. Evlatların babalarına, kardeşin kardeşe, komşunun komşusuna düşman olduğu dönemler. Belli bir saatten sonra dışarıya çıkmak yürek yiyenlerin işi olduğundan dolayıdır ki o yıllarda yaşayıp ta bu günleri görenlerin, cehennemden cennete geçiş yaptığını inkâr edenin sonu cehennemdir. Eğriye eğri, doğruya doğru ben bunu bilir bunu söylerim.

12 Eylülü yaşadım ortaokulun ilk sıralarında, aldığımız eğitimde Roma tarihini yani Bizans tarihini bilemedim diye yediğim ilk tokadımı ve o tokadı atanı unutmam mümkün değil. Sonrasında lise yılları ve barok sanatının güncel yaşantımıza etkileri. Evlerde gözyaşları diz boyu boyut değiştirirken, sokak aralarında da kan gövdeyi götürürken biz gelecek nesil Barok ve Rönesans sanatlarından sınıfta bırakılıyorduk. Nasıl bilebilirdik ki; biz Ali’ydik ve hala ata bakıyorduk…

Hiçbir şeyimizin değeri yoktu. Ne sağlığımızın. Ne eğitimimizin. Ne geleceğimizin  hatta ve hatta canımızın. Birileri ülkemin elimizde kalan topraklarından oluşan haritasını bir masa üzerine yaymışlar ve de bir şeyler yazıp çizmişler, masayı yönlerine göre isimlendirmişler ve sağına soluna bakmadan, güneyine kuzeyine bakmadan…

28 Şubatlarda atılan intikam çığlıkları hala kulaklarımda ve ardı sıra yaşananlar. Ta ki 15 Temmuz diye tarihin kara listesine kaydedilen o geceyi de...

Oysaki gerçek manada anlamak isteyenlere göre olay çok basitti; çok yakın bir zamana kadar her an cesur yürekli adamların, karanlıkların vadisinde kurtların dansını aksettirdiği ve eşkıyaların hiçbir zaman hükümdar olamadığı bir zaman diliminde birileri bir şeyler anlatmaya çalışırken, bir yerlere ulaştırılmaya hedeflenen mesajları, birilerine gösterilmeye çalışılan aba altı sopaları ve hatta hatta tarihin  hiç bir zaman diliminde rahat bırakılmayan topraklarımın çilesini hep birlikte yaşamadık mı?

Hep yazıldı, çizildi ve hatta gözyaşlarıyla ve hatta kan ile ve hatta çok ağır bedeller ödenerek bu projelere, bu masa üstü planlamalara maruz kalmadık mı? 1071 de Alpaslan’ın yaşadığı ihanetin, M.Ö. yaşanan ihanetlerden ve 1071 den sonra günümüz tarihine kadar yaşanan ihanetlerden farkı neydi acaba?

 Asya’yı Avrupa’ya bağlayan noktada, dünyanın gözbebeğinin bulunduğu yerleşke üzerinde oynanan oyunlara akıl sır ermediği gibi, bu yerleşkenin Türk ve İslam sancağının altına kılıç hakkı ile alınmasındaki pay,  aslında yaratılmışların en şereflisinin müjdesine nail olma arzusundan başka bir şey değildi.

Neden dünya üzerinde her hangi bir yer değil de, neden Afrika üzerinde her hangi bir yer değil de, Hint Okyanusunda bir ada üzeri değil de burası? Taa 500 lü / 600 lü yıllarda verilen bir müjde. Ve bu coğrafyada yaşayan insanların büyük bir bölümünde gözyaşı ve kan eksik olmadan. Kaderin anlatmaya çalıştığı veya yaşatmaya çalıştığı şey ne idi?

Kimilerine göre iktidar hırsından başka bir şey değildi, kimilerine göre güç ve bu gücün verdiği azamet hırsı idi. Dünyaya hâkim olma hırsı idi. Kimilerine göre ise hak ile batılın savaşından başka hiçbir şey değildi. Aslolan da budur işte. Birilerinin şu an için bana “hadi be sende” dediğini işitir gibi oldum ya neyse.

Düşünsenize dünya kurulduğu günden bu yana hemen her zaman bir şeyler için kan dökülmüştür.   Hz. Âdem’in oğullarından başlayan bu çekişme, günümüzde daha kanlı ve acımasız olarak detay ve madde değiştirerek devam etmektedir. Kıyamete kadar da edeceği zaten kaçınılmaz. Ve adı ne olur ise olsun bu savaş ve kan dökme sadece hak ile batıl arasında cereyan etmektedir.

Şöyle bir düşünün, bu dökülen kanlar nerede ve kimin kanları? Dünya üzerinde menfaat için, güç için, para için, iktidar için ve aklınıza gelen her türlü dalavere için dökülen kanların hepsi ama hepsi Müslüman kanıdır. Ve Müslüman ülkelerdedir. Gündem değiştirmek için yapılan birkaç küçük çaplı göstermelik ses çıkarma dışında aksini gören var mı?

Tarihin her döneminde kurulmuş bütün devletlerimde, mevcut ülkemde ve insanımın içerisinde; hain diye tabir ettiğimiz satılmışlara, menfaat düşkünü kansızlara, makam sevdalısı karaktersizlere hep rastlamışızdır. Bunların mevcudiyeti; ülkeme ve insanıma her daim gözyaşı, her daim felaket getirmiştir. Hak vaki oluncaya kadar da, yani kutsal kitabımız Kur’an’ı Kerim de yer alan kıyamet ile ilgili hususular doğrultusunda da getirmeye de devam edecektir.

Yani uzun lafın kısası şeytan her zaman şeytanlığını yapacaktır da, bu bizim içimizdeki Müslüman görünen, inanmış görünen, adam görünenlere ne demeli. Daha düne kadar yanı başımızda komşumuz iken, arkadaşımız iken, hatta ve hatta kardeşimiz iken ne oldu da birden bire etiketiniz yakanızdan göründü.

1980 de oynadığınız oyunun senaryosu ile 15 Temmuzda oynadığınız oyunun senaryosu aynı el ve kalemden çıktığı ayan beyan ortada iken, bu halkın belini büken sizi alkışlayanların içimizden birilerinin olmasıdır. Bu birileri kardeşimiz, arkadaşımız ve hatta komşumuz.

İnsanımın ekonomik gücünü kırdınız. İnsanımı aç bırakarak, işsiz bırakarak, güçsüz bırakarak inancını kırdınız. İnsanımı bile-isteyerek borç altına alarak yönlendirmeye çalıştınız ve bunda da içimizdeki birileri tarafından galip geldiniz.

Silah ile yıkamadığınız kaleleri para ile satın aldığınız kapı açıcılarıyla içeriye girmeye çalışarak hala yıkmaya uğraşıyorsunuz. Başarılı olma ihtimaliniz, var.

Rönesans Eğitimi ile yıkamadığınız inancımızı, kültürümüzü sanal âlem denilen şer projeleri ile yok etmeye çalışıyorsunuz ve başarılı olma imkânınız üzülerek belirtmek isterim ki, var. İnsanım içerisinde kolay para kazanma, makam sahibi olma, güç sahibi olma isteklileri çoğalarak duygusuzlaştırıldı.  Ve hatta helal ile haramı ayırt etme özelliği olanların sayısı gittikçe azaldı.  Yani attığınız şer adımlarınız başarılı olma yolunda ilerlemektedir. Başarılı olma ihtimaliniz, şimdilerde var.

Son yüzyılın; son yirmi yılına denk gelen zaman diliminde, yapılan bu büyük çalışmaları esnasında size kim mi yardım ediyor? Mevcut iktidarın içerisinde bulunan ve temizliği mümkün görünmeyen pirinç içerindeki beyaz taşlar sayesinde. Yani aranması gereken suçlular yanlış yerlerde aranıyor.

Ankara’da birkaç iyi adam, yüzyıllardır bu coğrafya üzerinde oynanan oyunlara karşı koymak için kendi nöbetlerini yarınlara hasarsız devretme azminde iken, yanı başlarında olan ve onlardan görünen birçok maskelide yakılmak istenilen ateşi harlamaya çalışarak, çıkarılmak istenen yangına körükle gitmektedir. Birileri bu işi bilerek ve isteyerek satılmışlığını gizleyerek yapıyor, birileri ise kimse kusuruma bakmasın ama cahilliğinden. Çok kısa bir zaman önce büyük bir şehrin seçimlerinde bu örneği yaşadık. Sonuçları ortada.

Elbette ülkemizi sevip, koruyacağız. Elbette vatanımız için geçmişte yaşananları unutmadan,  canımızı ortaya koyup bir taşı taş üzerine koyanı destekleyip, şer güçlere karşı siper olacağız.

Amma… Bir de bu işin aması var. Bir gerçeği var.

Evet, insanımızın durumu gerçekten kötü. Alabilenler için alınan ücretler ile hayatın idamesi gerçekten çok zor.  Her saat başı bilinçli olarak yapıldığına inandığımız zamlar ile ayakta durabilmeleri ve haklılıklarını savunabilmeleri mümkün değil. Her dakika bedenine bir kurşun yiyen insanın ayakta kalma yüzdesi acaba kaçtır.

İnsanımızın büyük bir nüfus oranı neredeyse tamamen işsiz. Gerçek kayıtlara bakıldığı zaman durum korkutucudur. İş bulabilenler ne acıdır ki gerçek manada cennet ile müjdelenmiş hissini yaşamaktadır. Ülkemde çalışan insanlarımın büyük bir bölümü istediği işte değil, mecbur bırakıldığı işte çalışmaktadır.

Eğitim ha keza aynı boyutta. Hemen her mahallede açılan üniversitelerin mezunları sadece ve sadece diplomalı işsizlik oranını yükseltmeye yaramakta. Ortaokuldan sonrası için çocuklarımız manasını çözemediğimiz bir yarışın içerisine bilinçli bir şekilde sokularak, diplomalı işsizler ordusuna katılabilmek için büyük bir gayretle maddi ve manevi çaba sarf etmektedirler. Kalite oranı birçok yerde sıfır.

Elbette çok güzel çalışmalarınız var. Gerek dış politika alanında gerek iç politika alanında sınır tanımayan boyutlarda başarılara imza attığımız aşikâr. Bunu idrak edecek hamdolsun inancımızda imanımızda mevcuttur. Rabbim hiçbir zaman menfaati için inkârcılardan etmesin bizi ama inanın halkımız çok yoruldu.

Birileriniz Lale Devri şaşaasını yaşarken, birileriniz son model araçlarını, teknelerini - yatlarını keyfe yakarken, birileriniz giyindiği elbisesinin renginde binlerce liralık aksesuar döşenip toplum içerine çıkarken size oy veren binlerce insan gerçekten açlık sınırının altında yaşamını idame ettirmeye çalışıyor. Nüfus oranına göre ülkemde mevcut işlem gören icra dosya sayısı, ne demek istediğimi açıkça ifade eder sanırım. Ve ne acıdır ki hala bu zihniyette ilçesine cezaevi açtırmaya çalışan yöneticiler mevcut.

Ama hal böyle iken birçok kurum ve kuruluşumuzun başta gece aydınlatmaları olmak üzere, bazı organizasyonlarındaki abartı ise, bütün dünyaya “malım var, malım var” mesajını vermekte iken, ne yazık ki vatandaş olarak biz elektrik idaresinin zam ve tehdit hızına hiçbir zaman yetişememekteyiz.

Esnafı, emekliyi, tüccarı, iş adamlarını ve çiftçiyi hiç saymıyorum bile. Eğer ki bir de döviz ve altın ile borçlanana acımaktan ve ağlamaktan başka yapacak hiçbir şey yok. Yaşasa dünya ve alacaklıları sıkıntı edecek, intihar etse ALLAH. Eceli ile ölmek bu zamanda en büyük varlık.

Marketlerin önünden geçmek korku filmi seyretmek gibi bir hal aldı. Daha birkaç saat evvel alınan bir malın bedelinde meydana gelen artışı merak etmek bile sıkıntı.

Ve inanıyoruz ki ekonomi üzerinde bütün bu yapılanlar ne yazık ki devleti yıkma projesinin adımlarıdır. Hükümet değil asıl hedef devlettir. Ve hükümet içerisinde bilerek veya bilmeyerek birçok taraftar bu işe yardımcı oluyor. Hani şu kurt ile plan yapan, tilki ile koyunu çalan, hırsız ile oturup yiyen ve çobana geçmiş olsuna-baş sağlığına giden gibi…

Evet, araç park edecek alan bulamıyoruz. Hastanelerde, okullarda, kahvehanelerde, eğlence mekânlarında, stadyumlarda,  AVM lerde ve topluma ait olan her alanda yer bulamıyoruz, söylenenler ve görüntüler doğru ama inanın hiç kimse kendi kazancı olan parasını yemiyor ve bu yaşananların hepsinin tek bir adı var, borçlanıyoruz…

Bir yanda bu güzel vatanı parçalamak için can atanlar ve onlara kölelik yapan insanlarım, diğer yanda müthiş bir israf dalgasının içerisinde savrulan ve hiçbir şeyin farkında olmayan bilinçsiz bir toplum. Ve işin kötü tarafı da bu topluma yön veren gerçekten bilinçli bir kesim. Silah ile yıkmayı başaramadığınız bu toplumu ekonomi canavarının dişleri arasında nasıl da yem yaptınız… Cinayetsiz, dolandırıcılığın, hırsızlığın ve ahlaksızlığın boy boy haber yapılmadığı bir günümüz var mı?

Biz yine cemaatle namaz kılmaya camiye gittiğimizde, bize korkmadan birçok yaptığımızın haram olduğunu, günah olduğunu anlatacak, faizin ALLAH ile (hâşâ) savaşmak olduğunu anlatacak, bu aşamada aldığımız nefesin bile şaibeli olduğunu anlatacak olan hocalarımız, bizden bol bol sadaka niyetine falanca camiye-filanca kursa-beriki derneğe yardım isteyedursunlar.

Bilinçli olan vatandaş her şeyin farkında, siz de hükümet olarak bu sıkıntı içerisinde olan vatandaşınıza el atarak gerçek manada yardımcı olur iseniz; kazanan taraf insanımız olur, hükümetimiz olur, devletimiz olur. Binlerce yıllık İslam sancağını Akdeniz de, Afrika da, Asya da, Uzak Doğu da, Arap Yarım Adasında koruyan, yaşatan bu halk olur. İslam’ın son sancağı olur.

Ankara’da ki birkaç iyi adama sözümdür; lütfen, halkımızın içerisinde bahaneye bakanlar var, üç beş kuruşun bu sancağı düşürmesine müsaade etmeyin…