Hakan DİKMEN


Ölmüşte Gömmeyi Unutmuşlar

,


Erzurum’un çok güzel bir sözü var ‘’Anan öle gomposti ölmüşte kuylamayı unutmuşlar ‘’          

Evet, bizim idarecilerimizin rutin hastalıkları var. Oturdukları koltuklardan kalkmamak gibi bir hastalıkları var. Bu en büyük koltukta da, en küçük koltukta da böyle koltuğun çapı önemli değil ama hastalık dediğim gibi rutin.

İşte bu hastalık yüzünden sürekli olarak fosil kadrolar sürekli önümüze geliyor. Bu takayyüt kesim tepeden tırnağa etkiliyor Türkiye’yi. Yıllardır aynı yaşlı ve yorgun kadroların gölgesinde yaşıyoruz. Bunların öyle utanması falan da yok başarısızlık falan hikâye bunları etkilemiyor, her şeye takacak bir kulp buluyorlar. Müthiş bir arsızlığa sahip hepsi. Dünyamız sürekli bir değişim ve gelişim içinde, farklı bir dünyada yaşıyoruz çoktandır. Ama bu amcalarım farkında değil. Bir an olsun koltuktan kalkmayı, yerini genç ve enerjik, üreten beyinlere bırakmayı düşünen yok. Sürekli biz onlara mecburmuşuz gibi hareket ediyorlar, ülkesine faydalı olmak isteyen yeni neslin sürekli önünü takoz oluyorlar, genç bilgili, enerjik ve donanımlı kadrolara geçit vermiyorlar işte.

   Maalesef bu müzmin hastalığın ilacı yok. Üstelik salgın gibi sürekli gelişiyor. Siyasi partilerimizde de durum aynı. Müzmin hastalığın pençesinde kıvranıp duruyorlar. Bakın liderlerine bakın, ne demek istediğimi çok kolay anlarsınız. Girdiği bütün seçimleri kaybedeni var aralarında, 9 seçim kaybetmiş hala oturuyor yerinde. Oturmakla kalsalar iyi, hala daha milletin istediklerini değil, kendi istediklerini aday diye dayatıyorlar. Halkımız mağdur, sorunlar dağ gibi yığılmış, hiç önemi yok. Mevcut siyasi partiler ve seçim kanunuyla eş, dost, akraba sistemi güncelliğini koruyor hala. Oysa ülkemizde gerçekten çok iyi yetişmiş, kafası zehir gibi çalışan, dünyayı iyi izleyen ve gözleyen, birkaç lisan bilen o kadar çok insan var ki. Gel gör ki bunların siyasi arenaya yaklaşmamaları için her türlü tuzak kurulmuş.

 İhtiyar yöneticilerin çoğu bırakın internete girmeyi, bilgisayar kullanmayı bile bilmediklerinden eminim. Ellerindeki akıllı telefonlarla çözemedikleri işleri, torunlarına yaptırıyorlar. Arkanızdan öyle bir nesil geliyor ki, hepsi internetle besleniyor, akıllı telefonlarla oynuyorlar. Ama bizim koltuk sevdasına yakalanmış amcalar, üç yaşındaki balaların bile oyuncak gibi oynadıkları aletleri doğru dürüst kullanamıyorlar. Bazı realiteler var ki, bunları da kabul etmek lazım. Gençleşmeyi,18 yaşındaki bir çocuğu vekil yapmak şeklindeki anlayış da yanlış. Komik bir fantezi bu. Kamuflaj giymenin zevkini tatmamış bir çocuğu milletvekili yapmakla siyaset ve yönetimde gençleşmenin ne ilgisi olabilir? Gençleşme 50-60 yaşın üstündekileri tasfiye etmekle sağlanır.600 kişilik milletvekili mevcudunun 50-60 yaşlı ve tecrübeli üyesini bırakıp, gerisini gençlerle değiştirerek evlerine yollarsanız, ülkenin yönetim kadrosunun üzerine güçlü bir güneşin doğmasını sağlarsınız.

     Bu ihtiyarlık en tepeden en alt yönetimlere doğru da kayıyor. Çevremize bir bakın bazı illerimizde çeyrek asırdır belediye Başkanlığı, meclis ve komisyon üyeliği yapanlar var. Bunların içinden eli öpülecek ve saygı duyulacak sadece beş, on kişi var. Diyeceğim o ki, birileri oturduğu sıcak koltuklardan kalkmadıkça, gençlerin ülke yönetimine hâkim olma imkânları kalmıyor. Buna hakkınız yok, ayrıca ülkeyi getirdiğimiz noktaya bakarsanız, sizlere kalkın artık yeter gidin denilmesini ya da Azrail’i beklememiz lazım.

   Ne güzel atasözlerimiz var. Eskiye rağbet olsaydı, bitpazarına nur yağardı. Artık yeni genç, yıpranmamış isimlere rağbet edelim, gerçekten iyi yetişmiş başarılı gençleri getirelim işbaşına. Tabii ki tecrübeyi de eksik etmeyelim yanlarından ama gençlerinde önünü de açalım artık. Sendika Başkanları, Ticaret Sanayi odası başkanları, Kamu ve özel de yıllardır aynı şahıslar oturuyor makamlarda. Bu zatlar işin içine siyaseti de bulaştırdığı için, kendilerini krallar üstü bir güce ve kudrete de sahip sanıyorlar. Sahip sanıyorlar ama pek bir hayırları da olmuyor halka. Bakıyorsun Türkiye’nin mali açıdan en güçlü kuruluşunun başında ama salgın hastalık döneminde iflas eden ve batan tüccarlara ne gibi bir yardım yapmış, destek sağlamış bilen yok.

 Yaşadığım yerden örnek verecek olursak oda başkanları vb. bilumum başkanlıklar yapıyorlar. Mutlaka benim bilmediğim başarıları var ki, yıllarca o koltukları kimseye kaptırmıyor. Ama ne başarısı olmuş ki sorusunun cevabını kimse de veremiyor. Çoğu kurum ve kuruluşlarda aynı durumda, yorgun ve yıllanmış başkanlara, müdürlere sahip çoğu. Artık bir köklü bir değişim ŞART ülkede. Milletvekili, Başkanlığı filan meslek haline getirenlerin koltuklarına veda zamanının geldiğini görmeleri şart. Yıllarını idarecilik ve yöneticilikle geçirmişlerin tecrübelerine bir şekilde ihtiyaç duyulursa eğer, onlardan da her zaman destek ve yardım istenebilir. Ama artık değişen dünyamızda daha enerjik, daha genç, yıpranmamış beyin ve bedenlere sahip kadrolara ihtiyacımız var. Bu bazılarının zoruna gitse de bazı şeyleri kabul etmek zorundayız.

     İktidar ve muhalefetin mevcut yönetim kadrolarıyla reform yapabilmemiz, ülkemizi darboğazdan çıkarabilmemiz, sorunlarımızı aşabilmemiz ve gırtlağımızı sıkan iç ve dış problemlerle boğuşabilmemiz mümkün değil. Milleti birleştirecek, devleti güçlendirecek, yönetimi normale çevirebilecek, hepimizi kucaklaştırabilecek yeni ve genç, dinamik ve çağa uygun koşular yapabilecek taze bir kadroya muhtacız. Maalesef bu kadrolar, ölmüş de gömmeyi unutmuşlar. Artık milleti heyecanlandıracak, harekete geçirecek ve coşturacak elektriği ve enerjiyi ülke sathına yaymalıdır.

 Artık Amcalara yıllardır verdikleri hizmet neticesinde teşekkür edip uğurlama zamanı. Bundan sonrasını iyi değerlendirmeli ve gelecek genç liyakat ve gerçekten adalet anlayışına sahip kadrolara sevgiyle kucak açmalıyız.

Siyaset ve yönetimi dizayn etme zamanı.

Hakan Dikmen