VEDAT KAN


Oğlan Evi Dambur Dumbur

.


Düğün hazırlıkları başladı artık, geri dönüş yok. Çeyizler ortalığa serildi. Kim ne hazırlamış, kim ne almış, oğlan evinde ne var, kız evinde ne var? Hayaller ne âlemde, gerçekler neresi ve başlasın toyumuz.

Yüz yılın toyu olacak bu toy. Birileri bu güzelliğin yaşanmasını istemiyor ve aleni olarak ta söylemlerinde bu çığırtkan tavırlarını sergilemekten geri kalmıyorlar ama bilmedikleri bir şey var ki o da toy sahibi son sözünü söylemedi. Yani, daha neler olacak! Neler olacak!

Eeee… Davulun asıl sesi henüz gelmedi ama uzaktan duyulduğu kadarıyla da melodi şimdilik çok hoş, kulakları yormayan, baş ağrıtmayan ve çevreyi de fazla sıkmayan. Ama eli kulağında hemen köşeyi döndüler mi curcunanın kopması an meselesi.

Toy olur, cümbüş olur da pehlivansız olur mu? Elbette ki oyunlar oynanacak, türküler söylenecek ve hatta masallar anlatılacak. Masal demişken aklıma rahmetli Teyo Pehlivan geldi, masal anlatmakta üstüne yoktu garibimin ama gördüğüm kadarıyla, bu toyda ortaya çıkacak olanların büyük bir çoğunluğu, onu çoktan unutturacak gibi görünüyor.

Toyun şenliği gelmeden, uzaktan az biraz işitilen sesiyle ortalığı yıkanlarımız çok erken başladılar masal anlatmaya ya, haydi hayırlısı diyelim… 

Daha önceden da ara ara birkaç yazımda bahsetmiştim, benim bir siyaset pencerem var diye. Manzarası çok değişik ve farklı bir pencere olan bu yer, çoğu zaman biçare başımı ve keyfim ile kâhyasını alıp gizlice sığındığımız güzide yerlerden birisidir. Genelde orada otururuz ve kadim şehrime, insanlarıma, düne bağımlı kalmadan ama unutmadan yarınlara dair hesap, kitap, siyaset işleriyle uğraşmaya bayılıyorum. Birilerinin hoşuna gitmese de şahsi düşüncelerim olduğu için ve bilhassa keyfim ile kâhyası da genelde çok beğendikleri için de, arka planda hoşuna gitmeyenleri pek te umursadığım da söylenemez.

İşte böyle bir ortamda, yine geçmişim penceremin önüne ve almışım elime bir bardak, olmaz ise olmaz demli çayımı ve seyreylemeye başlamışım şehrimin, bu yüz yıla meydan okuyacak toyunu.

Neler olacak, neler olacak dercesine coşkulu ve bir o kadar da renkli geçeceğe benzer bu toy. Önceden yapılan bütün toyların aksine daha bir anlam taşıyan. 

Çünkü talipli olunan şey o kadar çok değerli ki, bırakın bedel biçmeyi, akıllara ödenecek bedelin hayali dahi yerleştirilemiyor. O yüzden ortalık kaçak dövüş yapan, sahte göstermelik peşrev çeken pehlivandan geçilmiyor, cancağızım. İşin garibi de, içimizdeki birçok sahte pehlivanlar yetmezmiş gibi dünyayı kendi malları zanneden birkaç sözde abimiz taaa bilmem nerelerden, uzaktan uzağa parmak sallayarak toya eşlik etmekteymiş. 

Kimisi elinde kutsal kitabımız, bu maneviyat dolu günlerimizin bahanesiyle “sözüm ona hasret kaldıkları ve hiç kimsenin evinde bulunmayan o kitabı almak için birbiriyle ite/kalka yarışan halkımıza” kitap dağıtmış, mış.  Kimisi, bilmem ne ekranında boy gösterip Teyo Pehlivana rahmet okutur cinsten “galada ki çermikten girip, akdenizden bir nefeste kıyıya çıkma” çabası içerisinde imiş. Kimileri, toyun gerçek manada başlamasını bekleyip meydana kendilerini atma planı yaparlarken, kimileri de yanındakilere “Allah aşkına ben oynayamam, ısrar etmeyin” diye kendi kendine gelin-güvey oluyormuş. 

Ben demiyorum ki cancağızım, pencere diyor.

Daha toy başladığı yok amma sesi ile böylesine bir curcuna başlamışken, siz bir de başpehlivanların ortaya çıkmasını düşünün. Asıl toy o zaman başladı gitti demektir. Hayırlı uğurlu olsun, ortalık şimdiden toz duman. 

Elbette ki ciddi olanlarımız, samimi olanlarımız ve hatta gönül vermiş olanlarımız var. Elbette ki bu işi ömrü pahasına kabullenip bu vatanın, bu milletin yarınlarına sağlam bir eser bırakmak için gecesini gündüzüne katanlarımız var. Bu işe bir toy curcunası bakışı yerine, gelecek kavgası olarak niteleyen ve kefeni sırtında meydana çıkanlarımız var. Bugün bu toyda kaybedenin, yarınlarının olmayacağı mantığı ile gecelerini gündüzlerine katan gerçek vatanseverlerimiz var. Ve bu kadim halk elbette ki onların güreşlerine destek verecektir. Hangi cazgır ne bağırır ise bağırsın, bu halk kime ne zaman alkış verip, el uzatacağını çok ama çok iyi bilir. 

Penceremden görünen o ki; bu mekânın gerçek sahipleri yola çıkmak üzereler. Hazırlıklarını tamamlayıp kenardan seyretmeyi bırakıp toya katılır iseler işin rengi işte o zaman değişir. Ki bunu yapacak olanlar da Nene Hatunlarımızdır. Dün elinde nacak ile önderlik edip tabyalara; vatan, din ve namus düşmanlarının üzerine koşturan, nenemin kendisine benzer bir sürü torunu var geride, sessizliklerine sakın aldanmayın ve bu meydanı da sahte güreşçilere bıraktıklarını zannetmeyin. 

Valla benim çayım bitmek üzere, pencere kenarından kalkarım şimdi ama Nene Hatunlarımızın ve başpehlivanlarımızın peşrev çekmeye başladığını gördüğüm an yine gelirim. Toy, o zaman toy olur ve yerim dar, ben oynayamam diyenlerimizin elleri havada kalır. Onlara şak şak tutanlar da hız kesmeden başka güreşe dönerler. Bu masal da sahte Teyo pehlivanlara kalmaz, Nene Hatunlarımız yeni bir destan yazar diye düşünüyorum.

Siz zannetmeyin oğlan evi dambur dumbur, kız evinde tık yok diye.