VEDAT KAN


Ne Sen, Ne Ben, Ne O; Biziz İşte…

.


Yaşadığı toprak neresi olur ise olsun. Bulunduğu makamı ne olur se olsun. Veya bu günlerde revaçta olan bir durumun kendisini içeren parti safları ne olur ise olsun. Bazı insanlar hal ve hareketleri ile insanların gönlüne yerleşir. İnsanların yüreğine işlenir ve insanların hatıralarında unutulmaz karelerde yerlerini alırlar. Bu tür insanlar ideolojileri ve fikirleri ne olur ise olsun yapmış oldukları bir takım çalışmalardan dolayı insan gönlünü işlemesini sanat haline getirmektedirler.

Tarih hayatımız boyunca ötekileştirilen, bölünme çabaları içerisinde farklı yönlere doğru sevk edilen halklarımız için bu tür insanlara, devamlı olarak ihtiyacımız bulunmaktadır. Yapıcı, birleştirici ve kardeşlik çabası içerisinde gayret gösteren bu tür insan sayımız da her geçen gün azalmakta, varlıkları da son bulmaktadır.

Düşünün ki; insan vücudunda meydana gelen her hangi bir rahatsızlığın çaresi için üretilen bir ilacın hasta kimliği seçme tasarrufu yok ise bu tür insanlarda aramızda her hangi bir ayırım yapmaksızın çözümlere doğru odaklanırken insan ayırımına tevessül etmeden, fikir ve ideoloji ayırımı yapmaksızın el uzatmaktadırlar.

Toplumumuzda bu tür insanlara olan hasret, bu tür insanlara olan heves çoğu zaman kursağımızda kalarak özlemleri başka bahara bırakılmaktadır. Cavit Kılıç böyle bir özlem olarak girdi hayatımıza…

Cavit Kılıç; tıpkı Âşık Veysel’in dizelerinde dile getirdiği; “bizi yakar bizim ataş-söndürmektir tek çaresi” düsturundan yola çıkarak, kendi çabaları doğrultusunda içimizde var olan kibir ateşine, yokluk ateşine ve ayrılık ateşine su serpmeye çalışmaktadır.

Kimi zaman kendi yaptırdığı bir çeşme başında, kimi zaman da elinde kepçe ile yemek doldururken tıpkı bizim gibi bizim içimizde ve bizimle yaşayan hicabıyla saklamıştır kendisini. İhtiyacı olanın yanında durmanın keyfini yalnız başına çıkarırken gönül adamı olmanın şımarıklığını hiçbir zaman üzerine etiket olarak almamış ender insanlarımızdan birisidir. 

Cavit Kılıç; parti veya fikir ayırımına düşmeden bizim aynada hasret kaldığımız diğer yüzümüzün ta kendisidir.

Ne “sen” oldu, ne “ben” oldum, ne de “o” olduk. 

Hep birlikte; biziz işte.