“Baksana” diye seslendi. Gidip yanına oturdum. Yerde yeni çıkmış bir mantarı gösteriyordu bana.
Bembeyaz bir mantar... Hayatında ilk kez görmüş gibi bir hali vardı. Gözlerini kocaman açmıştı. İşaret
parmağını yaklaştırıp geri kaçırıyordu. Bu haline gülümserken; “Mantar!” dedim. Kaşları çatık bir
halde “Mantar mı?” diye sordu. Kafamı sallarken; “Hı-hım, mantar.” diye bir mırıltı da bana eşlik etti.
Yeni bir şey keşfetmenin sevinciyle oturduğu yerde dizlerinin üzerinde zıplıyordu. Bu haline
kahkahalarla gülerken; bir anda ciddileşerek, “Neden gülüyorsun?” dedi büyük adam edasıyla. İki
parmağımı dudaklarıma dokundururken ‘sustum’ işareti yaptım. Gülüşümü saklamak zor olacaktı.
Meraklı bakışları mantara dönerken; “Onu alıp evimize götürmeliyiz. Onu besleyip büyüteceğim. O da
bana süt verecek. Değil mi?” diye sordu. Yeni bir kahkaha daha içimden dışıma doğru tırmanırken,
yarı yolda durdurdum. “Olur, götürürüz. Ama o bize süt veremez ki.” Onun gibi meraklı ve araştırmacı
davranıyordum. “Süt veremez mi?” dedi, elini ağzına götürerek. “I-ıh. Veremez.” “Peki o zaman. Biz
de yumurtalarını alırız.” cevabını alınca elimi çeneme koyup düşünür gibi mırıldandım. “Ama o da
olmaz ki! Mantarlar yumurtlamazlar. “Hayal kırıklığı yüzüne yansırken, ona eşlik ederek ben de
yüzümü astım.
Yeni bir fikir düşünüyordu, ben de onu izliyordum. Küçücük elleri, soğuktan kızarmış burnu, ince
dudakları, çipil çipil gözleri... Parmağını havada şaklatarak, yeni fikrini dile getirdi. “O zaman evimize
elektrik verir.” dediğinde, başından beri içimde zor tuttuğum kahkahamı patlattım. Bana tuhaf tuhaf
bakarken, alınmış gibiydi. Öksürüp toparlanırken. “O bize elektrik de üretemez ki.” dediğimde
yüzünde oluşan ifade şeffaflığın pembe tonundaydı.
Oflarken; “Ne işe yarar o zaman bu mantar?” sesi meraktan uzaktı. Daha çok hevesi kaçmış gibiydi.
“Biz onunla yemek yaparız.” dedim. Böyle bir cevap beklemediği minik ağzını aldığı ‘o’ şeklinden
anlaşılıyordu. “O yenir mi?” diye sordu. Kafamı aşağı doğru sallayarak onayladım.
“Ama o çok güzel bir mantar. Biz yemeyelim onu. Benim kardeşim olsun.” dedi.
Masumluğuna dayanamayıp alnına sulu bir öpücük kondurdum. Onu kırmak en son isteyeceğim
şeydi.
“Olsun.” deyiverdim. Ellerini çırpıp sevinç dansını yaparken, ben de onun bu haline gülüyordum.
Çeneme uzanıp ufak bir öpücük bıraktı... Çocuk masumiyetini bir ömür kaybetme küçük.