Aytekin DEMİRCİ


Manav Türkleri

.


Genellikle halk arasında Manav kelimesi farklı anlamlar ile kullanılmaktadır. Yapılan araştırmalar Manav adının dilimizdeki, yaş/taze meyve satan esnaf, anlamında olmadığını, aksine Türkistan’daki Kazak-Kırgız ve Sibirya’daki Yakut Türkeri’nde görülen Manap veya Manağ’dan geldiği kanaatini uyandırmaktadır.
Çünkü eskiden Türkçede “v” sesinin olmaması dolayısıyla, bunun zamanla “b” ve “p” sesinden veya “g” ile “k” sesinden yumuşayarak ortaya çıktığını düşündürmektedir. Örneğin; berim=verim, takuk=tavuk, kulabuz=kılavuz, Kagut=Kavut, Öğüt=Övut, Kagun=Kavun ve Apar=Avar gibi. Bu ses değişimleri dikkate alındığında aslında Manav kelimesinın Türkistan’da var olan “Manap” veya “Manağ”dan geldiğini ve anlamının da “koruyucu, soylu kişi ve boy beyi” olduğunu söylememiz mümkün görülmektedir. Nitekim Çağatay Türkçesinde manap “asilzade, asalet, beyzadelik”, Kırgız Türkçesinde “feodal kabilelik üst tabakasının mümessili” veya “Kırgız Liderinin ünvanı”, Kazak Türkçesinde “ağa, bey” ve Yakut Türkçesinde ise Manağ “koruyucu, güdücü, bakıcı” anlamlarına gelmektedir.
İlhanlılarda Nöker kelimesi, erkekliği simgeleyen ve hükümdarın silahlı askeri anlamına gelen bir kelimedir. Günümüzde yerli-yerleşik halk için kullanılan Manav sözcüğünü İlhanlılar askerlik yapmayan kesim için kullanmaktaydılar.
Türkistan’ın kuzey bozkırlarında yaşayan Kırgız ve Kazaklar boy ve oymak başlarına Manap diyorlardı. 1860’larda Tekes Nehri’yle Isık Gölü’nün doğu sahili arasında göçebe olarak yaşayan Kırgızlardan Buğu (Geyik) kabilesi ile yine Isık Gölü’nün kuzey ve batısında yaşayan Sarı Bağış boylarının başlarında Manaplar yer alıyordu.
Buradan Manav’ın Manap veya Manağ’dan geldiğini ve Osmanlı devletinin beşiği olan Aşağı Sakarya kesiminde yaşayan yerli halkı ifade etmek için kullanıldığını söyleyebiliriz.
: “Orta Asya’dan, Batı Anadolu’ya gelen Türk, Türkmen, Yörük. Oturursa Manav, gezerse Yörük” demiştir.
: “Önceleri “Yörük” olarak (Yörük yürüyen /göçen Türklerin ortak adıdır) kışın kışlaklarda, yazları da yaylalarda yaşayan atalarımız, bir süre sonra bereketli toprakları işlemek üzere yerleşik hayata geçmişler, çevredeki Gayrimüslimlerce de “Manav” (çiftçi) olarak tanımlanmışlardır.”demektedir. “Manav; “Batı Anadolu’ya dışarıdan gelen (göçmen/muhacir) ve göçebelikten yerleşmiş (Yörük) nüfus dışında eskiden yerleşmiş köylere/köylülere” verilen ad veya “Yerli Halk”, “Yerleşik Türk/Türkmen Topluluğu” ya da “Yerli olan, muhacir olmayan” ve yahut “hareketli nüfusa karşın yerini değiştirmeyen, devamlı olarak orada oturan” topluluk üyeleri olarak tanımlanmaktadır.
Yani Manav; “bir yere sonradan gelenleri, yerleşik olanlardan ayırt etmek için kullanılan” ve “Türkçe dışında dil bilmeyen” topluluk anlamında kullanılan bir kavramdır.”
X. yüzyıldan itibaren İslâm dinine ve medeniyetine giren büyük Türk topluluğu Oğuzlar için Türk adının yanı sıra bu adın bir versiyonu olarak “Türkmen” adı da kullanılmıştır. Daha doğrusu Müslüman yazarlar, İslâm dinine ve medeniyetine giren Oğuzları, Müslüman olmayan diğer soydaşlarından ayırt etmek için onlara “Müslüman Türk” anlamında “Türkmen” demişledir.
Türkmen kelimesi Türk kelimesine “-men” ekinin ilâvesiyle oluşmuş bir isim gibi gözükmektedir. Anadolu kapılarının Türklere açılması ile birlikte, XI yüzyıldan itibaren yoğun bir şekilde Anadolu’ya gelen Türkmenlerin bir kısmı bu ülkede konar göçerliği bırakarak yerleşik hayata geçmeye başlamışlardı. Bunlar daha ziyade köyler ve kasabalar kurarak veya çoğu terk edilmiş eski köy ve kasabalara yerleşmek suretiyle yerleşik hayata geçmişlerdi.
Yerleşik hayata geçen Türkmenlere bir müddet sonra Türkmen denilmeyerek Türk adı veriliyordu. Türkistan ve Horasan’da Müslümanlığı kabul eden Oğuzları, gayrimüslim Oğuzlardan ayırmak için kullanılan Türkmen tabiri, Selçuklu ve Osmanlılar zamanında da kullanıldı. Bilhassa Osmanlılar, Oğuz adını kullanmayıp onun yerine Türkmen adını tercih ettiler.
Ancak bir müddet sonrada yerleşik hayata geçen Oğuzlara, Türkmen denilmeyerek Türk denilmeye başlandı. Türkmenlerin konar- göçer şekilde hayatlarını sürdürenlerine ise, yürümek fiilinden gelen “Yörük” adı verildi. Bu ad Anadolu ağızlarında, cesur, muharip, iyi yürüyen, eli ayağı çabuk manasına da geliyordu.
Bununla beraber, daha sonraları Yörük kelimesi bu gerçek anlamını kaybetmiş ve Batı Anadolu ile Güney Batı Anadolu’daki oymakların genel adı olmuştur. Yani Yörük bu bölgede on yedinci yüzyıldan önce yaşayan göçebe, yarı göçebe oymaklar anlamını ifade etmiş ve zamanımıza kadar gelmiştir.
beraber, daha sonraları Yörük kelimesi bu gerçek anlamını kaybetmiş ve Batı Anadolu ile Güney Batı Anadolu’daki oymakların genel adı olmuştur. Yani Yörük bu bölgede on yedinci yüzyıldan önce yaşayan göçebe, yarı göçebe oymaklar anlamını ifade etmiş ve zamanımıza kadar gelmiştir.
Yörüklerle, Manavlar arasındaki tek ayırım, Manavların kent kültürüne daha yakın olup, bu kültürü daha çok benimsemiş olmasıdır. Oysa Yörükler, bazı Yörük geleneklerini ve törelerini halen sürdürmektedirler.
Bunun gibi Türkmenlerin arasında yaşayan diğer bir gruba da “Manav” adı veriliyordu. Nitekim Manav diye adlandırılan bu Türkmen grupları Osmanlı Devleti’nin beşiği Aşağı Sakarya, Batı Anadolu’nun Alaşehir, Salihli ve Bursa, Güneydoğu Anadolu’nun Çermik ve Çüngüş ve Batı Karadeniz Bölgesi’nin Kastamonu çevresinde yaşamaktadırlar.
Türkmenlerin diğer grupları gibi Manavların da yerleşik hayata geçişi, onların hayat tarzlarında bir takım değişikliklere sebep oldu. Eskiden hayvan besleyen bu topluluklar yerleşik hayatı benimseyince, daha ziyade ziraat, bağ ve bostan işleriyle uğraşmaya başladılar. Bunlar, göçebelik döneminde zirai mahsul ihtiyaçlarını besledikleri hayvanlardan elde ettikleri mahsullerle takas ederek hayatlarını sürdürüyorlardı.
Özellikler Selçuklu döneminde bölge tam fethedilmemişken Türkmenler bölgede yaşayan Rum ahali ile bu tarz alışverişi kullanıyorlardı. Yerleşik hayata geçince bu basit mübadele usulünü bırakmışlar, mahsul fazlasını bir zirai pazar olan şehre götürüp satmaya ve ihtiyaçlarını da şehirden temin etmeye başlamışlardır.
Böylece Manavların kültürel hayatlarında meydana gelen bu değişiklik onların isimlerinin yanlış bir şekilde yorumlanmasına da yol açtı. Bunlardan biri de Manav’ın taze yemiş satan esnaf, tahkir edici anlamında “Anadolu Türkü” olarak ifade edilmesidir ki, bunun hiç bir kavmî manası yoktur. Öyle anlaşılıyor ki, buradaki tahkir sözü de 1908 Meşrutiyet yönetimine kadar başkent İstanbul’da Türk adının “kaba, köylü, görgüsüz ve taşralı” anlamında kullanılmasından gelmekteydi.
Buna benzer belirtileri Osmanlı kaynaklarında tespit etmek mümkündür. Örneğin “Türk ne bilir bayramı, lak lak içer ayranı” gibi. Bu açıdan Manav’ın dilimizdeki “yaş / taze meyve satan esnaf” anlamında gösterilmesi yanlış bir nitelendirmeden kaynaklanmaktadır.
Osmanlı Devleti, fethettiği yerleri kendi yurdu yapmak amacıyla, Manavları yerleşik kültürlerinden dolayı bu bölgelere yerleştirmekteydi. Çünkü yerleşik bir kültür formuna sahip Manavların, yerleştirildikleri her bölgede hemen kurulu düzene geçerek aynı yörede yüzyıllarca yaşadıkları tespit edilmiştir. Ayrıca yerleşik bir yaşam anlayışını benimseyen bu topluluk üyelerinin, bu alanlarda toprağı işlemesi, tarımla uğraşması arazilerin boş kalmasını da önler.
Son derece çekingen, uysal, mülayim ve başkası tarafından söylenenlere fazla karşı çıkmayarak yani tartışmayarak geleneksel yaşamlarını sürdüren Manavlar kendi ifadeleri ile; “yedi kez düşünmeden adım atmayan”, “yavaş davranan” bir yapıya sahiptirler. Bu uyumlu ve uysal yapıları, başkalarına “sen bilirsin” ya da “siz bilirsiniz” ifadesinin sık kullanılmasında da kendini göstermektedir.