Hakan DİKMEN


Madem siyasetçi olacaksın İşçiyi, Köylüyü, Emekliyi, Memuru, kısacası yaşadığın toplumu çok iyi bileceksin…

.


Zamanın birinde bir köylü bir vatandaş çok öfkelenmiş… Başlamış ulu orta Atatürk’e ve icraatlarına saydırmaya… Ama nasıl bir Saydırma… Saymaya Selanik’ten başlamış, bu Ankara’dan çıkmış…
Yalaka çok tabii. Biri şikâyetçi olmuş, diğer yalaka şahit… Adamı apar topar tutup hapse atmışlar. Atatürk haberi gazetelerden okumuş. O akşam masada hükümet adamları da var…
Sofra bulunan ve yetkili olan birine “Nedir bu küfür meselesi?” diye sormuş… Yetkili de başlamış anlatmaya
“Efendim, Vatandaş sigara kâğıdı bulamadığı için saydırmış… Mesele budur…” demiş…
Bunun üzerine Atatürk sofradakilere “Siz hiç sigara kâğıdı bulamayıp da tütünü gazete kâğıdına sararak içtiniz mi ?” sorusunu yöneltmiş. Bakmış masada kimseden ses çıkmıyor sonra devam etmiş 
“Ben içtim…” demiş…
“Derne’de İtalyanlara karşı savaşırken sigara kâğıdı bulamazdık… Tütünü gazeteye sarardık… Berbat bir şeydir…
Adam bize sövmekte yerden göğe kadar haklı…”
Derhal emir vermiş vatandaşın serbest bırakılması için, köylü vatandaş Atatürk sayesinde hapisten kurtarmış 
Düşünün, köylü vatandaş Dünya liderine sövüyor…
Hem de bütün gücü elinde bulunduran dünyanın en büyük devlet adamına sövüyor…
Atatürk, köylü vatandaşı haklı buluyor ve affediyor.
Zaten, büyüklükte bu değil midir?  Atatürk  “Köylü Milletin Efendisidir” düşüncesine sahipti.
Şimdi günümüzde elinizi vicdanımıza koyalım, Baştaki siyasileri geçin, kıçı kırık en ufak makam sahibine bırakın sövmeyi, ağır bir eleştiri yapabilir misiniz? Yaparsanız neler olur, başınıza neler gelir kestirebilir misiniz?
Madem seçimler yaklaştı Siyasete soyunanlara naçizane tavsiyem eleştirilere açık olacaklar. Hatta sövmelere bile tahammüllü olacaklar. Yahut ta bu işe hiç girmeyecekler. Hamama giren terler neticede
Merhum Menderes’in Başbakanlığı döneminde 
Bir meyhanede siyasi tartışma çıkmış. Çok sarhoş olan bir vatandaş “ Başlamış Ben bu hükümetin” diye saydırmaya başlamış ama ne saydırma!
Cümlenin sonu mutlaka sinkafla bitiyor. Hemen polislere ihbar etmişler, bizim sarhoş anında kendini karakolda bulmuş. Polisleri görünce aklı başına gelen bizim sarhoş hemen lafı kıvırtmış.
“Amirim” demiş. “Ben bu hükümete küfretmedim. Afrika’daki bir hükümete küfrettim efendim”
Karakol amiri “Bırak lan kıvırtmayı hergele” diye girmiş söze kesmiş adamın sızlanmasını.
“Ben kaçın kurasıyım. Hangi Hükümete küfredilir, hangisine edilmez bilmez miyim?
 “Siyasete atılacaksan eğer altın kural bileceksin. 
Nedir o kural  ‘’Şahsına yapılanları unutmak, toplum için yapılacakları unutmamaktır.”
Bir söz var  “Kabahat Samur Kürk Olsa Kimse Sırtına Almaz”
Siyasette yapılan hatalar da öyle. Kimse kolay kolay hatasını kabul etmez…
Özeleştiri yapmazlar… Kusuru hep başkalarında ararlar. Ve sonuçta yapılan hiç eleştiriyi hoş görmezler, haklı bulmazlar…
Madem Siyasetçisin…
Sarılacaksın ama darılmayacaksın.
Söyleyeceksin ama söylenmeyeceksin.
Dinleyeceksin ama dinlenmeyeceksin.
Seçim öncesinde kameralar önünde köylü ile aday arasında şu konuşmalar geçer:
“İşsizlere iş, Evsizlere Ev, fiyatlarda indirim .”
“Ne zaman olacak bunlar.”
“Her seçimden, her seçime.”
Anadolu da bir kasabada köylü bir ailenin fotoğrafını çekmeye hazırlanan fotoğrafçı “Biraz gülümseyin” diye uyarıyor onları.
Köylüler de “Biz gülmeyi bilmeyiz ki” diye cevap veriyorlar fotoğrafçıya. 
Bu haftalık ta şöyle bir fıkra ile yazımızı tamamlayalım. Bir genç, ihtiyar babasına kısmet arar. Sonunda iyi bir fikir bulur. “Baba, Suriye’den çok sayıda yalnız kadın geldi. Gel seni biriyle baş göz edelim” der. Baba, niyete katılır, adresi beğenmez. “Oğlum, Ukrayna da karışık, biraz bekleyelim…”
Hakan Dikmen