Lozan Barış Antlaşmasının 100. Yılını kutluyorum.
Bazı durumları, sözleşmeleri, taahhütleri ve antlaşmaları beğensek de beğenme -sekte kabul etmek zorunda kalırız…
Veya elimizde olmayan nedenlerle; şartlar, imkânlar, imkânsızlıklar, toplum etkisi, tazyiki uluslararası görüş, baskı ve hukuk… vs.
Gibi faktörler/ etmenler: sizi, ilkeyi / İlkeleri kabul etmek zorunda bırakır.
Uluslararası sözleşmeler de böyle. Lozan Antlaşması da böyle:
Kabul ettirmişler. Kabullenmek zorunda kalmışız. Birçok şeyde kazanmışız… (Avantaj sağlamış.)
Bazen, çocuk kucağımıza doğar; bunu beğensek de, beğenmesek de onu kabullenmek zorundayız. O bizimdir, canımızdır, bir parçamızdır.
Lozan antlaşması çok önemlidir:
Tescildir, kötü bir antlaşmadan sonra (Sevr de, bize küçük bir Anadolu toprağı bırakıyorlardı! Doğuda büyük bir Ermenistan devleti kuruyorlardı…), yenilgiden sonra (1. Cihan Savaşı.)
Kurtuluş Zaferinin atağıdır... Zafer sonrası başarılabilmiştir!
O bir tapudur, sözün yazıya kayda geçmiş tasdik edilmiş şeklidir.
O barıştır, sulhtur, savaşı bitiren belgedir, değerdir. Anadolu topraklarını, Türkiye Cumhuriyeti’ni kazanmamızdır…
Başta milletimiz olmak üzere; devletlerin ve milletlerin rahatlamasıdır, nefes almasıdır. Askerin ve milletin kırılmasının durmasıdır, durdurulmasıdır.
Güvenin, güvenliğin gelmesidir.
Çalışmanın, üretimin, sanayinin ve teknolojinin başlaması; kalkınma hamlelerinin olabilmesi için zemin oluşturması demektir.
Zaten ideal bir antlaşma yoktur, olamaz. Bir taraf için iyi ve avantajlı olan, diğer taraf için kötü ve dezavantaj olur/ olabilir…
Antlaşmalarda bir ülke/ ülkeler, birçok yarar/ fayda sağlayabilir. Diğer bir ülke/ülkeler zararlı çıkabilir. Toprak, prestij, nüfus, stratejik mevki… kaybedebilir.
Lozan antlaşmasında da biz kazanmışız. Kurtuluş Savaşı zaferinin; siyasi ve Uluslararası zafere ulaşmasıdır…
Bu, kaybeden ülkenin yöneticisinin ve delegasyonunun başarısız olduğu, iyi savunamadığı anlamına gelmez.
Diğer ülkede, umduğunu buldu, her istediğini aldı şeklinde de yorumlanamaz.
Bu olay/olaylar, güç/ kuvvet durumuna göre gelişir ve sonuçlanır.
Denge meselesi; terazinin hangi tarafı ağır basıyorsa o / onlar kazanır...
Eski tarihlere gidelim: Bizim için, Türk devletleri için, Osmanlı Devleti için ideal bir veya birkaç antlaşma gösterebilir miyiz? (Kazançlı çıktıklarımız dâhil.)
Ancak, yükselme döneminde; çok kazançlı antlaşmalar yapmışız…
Karşı veya düşman devlet yetkililerine sorsak, onlarda ideal ve çok kazançlı bir antlaşma yaptık demezler.
Bu denklem meselesi ve de çok bilinmeyenli; bilineni de var bilinmeyeni de.
Çözümü ise çok zor bir denklem, hatta denklemler zinciri, ya da açılması bin bir zahmetli tel yumağı…
Osmanlı dönemi antlaşmalarından örnekler alırsak: Onlarca antlaşma yapılmış; Duraklama ve gerilime döneminde, hep toprak kaybedilmiş!
Karlofça’dan Sevr 'e kadar…
Yazı devam edecek, hoşça kalın.
Uzm, Dr. Ayhan yiğit