Haluk Tepe


Kıssadan Hisse

.


 

Bir padişah varmış. Bir akıllı dervişi kendisine fikir hocası olarak tutmuş. Her gün belli saatlerde yanına alır, konuşurmuş. Derviş de her konuşma sonunda: “Padişahım sen doğru ol, eğri bulur belasını” dermiş. Padişah da dervişe her gün bir altın verirmiş. Derviş de evine giderken, saray çıkışında bekleyen dilenci bir köre o altını verirmiş. Uzun süre bu böyle devam etmiş. Mizacı ve zihniyeti bozuk olan dilenci kör, bu altını bu dervişten alacağıma, dervişi kovdurur padişahın kendisinden alırım, diye düşünmüş. Bir yolunu bulup padişaha çıkmış. “Efendim” demiş: “Bu derviş seni beğenmiyor, senin aleyhinde bulunuyor, hatta ağzının koktuğunu söylüyor. Bir dahaki konuşmaya ağzı ve burnu kapalı olarak yanınıza gelecek.”  Bunu diyen kör, sonra dervişi bulup ona da şöyle diyor: “Padişah, senin ağzının koktuğunu söylüyor. Yarınki görüşmeye ağzını ve burnunu bağlayarak git.”  Her şey Kör’ün planı üzerine gelişiyor. Padişah, görüşme sonucunda, Derviş’e altın yerine, içine idamını emredip yazdığı bir zarf veriyor. “Bunu hazineme götür, ücretini oradan alırsın” diyor. Derviş huzurdan ayrılıyor. Sarayın dışında bekleyen Kör’ün yanına varıyor. Kör, durumu soruyor o da aynen anlatıyor. Kör: “Her halde pusulada büyük para veya mücevherat verilmesi emrediliyor. Çünkü adam hazineye havale edilmiştir diye düşünüyor. O, mektubun da kendisine verilmesini istiyor. Dünyada gözü olmayan derviş, mektubu hemen veriyor. Kör, hazineye gidiyor, yazıyı veriyor ve başı uçuyor.

Ertesi gün padişah, mutat vakitte dervişi huzurunda görünce şaşırıyor. Durumu soruyor. Bunun üzerine her ikisi de olayları anlatıyorlar. Derviş, o gün ki en son sözünü yine söylüyor: “Padişahım, sen doğru ol, eğri bulur belasını.”

 Siz sabırlı olun, Allah, herkese layık olduğunu verir.