VEDAT KAN


HAYIRDIR, DERDİNİZ NE SİZİN…

.


Evvel zaman içinde; vakitlerin bir diliminde, bundan çoook zaman önceleri Ankara’da bulunan o dönemin hükümet yetkilileri, bakanlar kurulu toplantılarını değişik illerde yapmaktaydılar. Bir vaktin içerisinde de kadim şehrimizi planlamaya alıp değişik gündem maddeleriyle ilimize teşrif ederek şereflendirmişlerdi.

Gerçekten istisnai bir durumdu, gerçekten özel bir gündü ve bazı anıları hala beynimizde olup, her yâd ettiğimizde inceden bir sızı bedenimizde gezinmektedir. Ne günlerdi be, diyebileceğimiz ender bir gündü.

İlimize teşrif edecek olan kabine üyelerimizi karşılamak üzere, il ekâbir takımı olarak hava alanına gitmemiz gerektiğinde başlamıştı tedirginliğimiz.  O zamanlar ilimizin sivil bir hava alanı olmadığı için, Milli Savunma Bakanlığımıza bağlı askeri hava alanımızda, askeri bir düzen içerisinde gayet nizami ve mekânın durumuna göre vaziyet almıştık hani. Başta valimiz olmak üzere bekleme salonu içerisinde bulunurken, gayet ciddi olmamıza rağmen vakit geldiği için bizleri dışarıya, alana davet ettikleri an uçağın gelişinin az biraz gecikeceği bildirilince hemen bir sigara yakmak için gruplar oluşturulmuş, salonda yapılamayan ayaküstü sohbeti pist başında üçerli beşerli oluşturulan bu gruplar halinde yapmaya başlamıştık.

Dönem Rektörümüz etrafında birkaç daire amirimiz, Ticaret Odası Başkanımız etrafında kendi sektörleriyle alakadar birkaç daire amirimiz, Büyükşehir Belediye Başkanımız etrafında birkaç daire başkanımız, alt belediye başkanlarımızın etrafı ha keza öyle ve yukarıdan bakıldığı zaman alınan fotoğrafta  yer yer ve herkes kendi etrafında, kendi grubunda, kendi âleminde idi. Yan tarafta kim var, neler konuşuluyor belli bile değildi. Görüntüyü görünce daha bir gün önce sayın valimizin bana sorduğu bir soru aklıma gelmişti ve hemen yanı başına koşup; “Sayın Valim; hani siz dün –bana Erzurum'u anlat- demiştiniz ya” işte bakınız Erzurum burada. Erzurum budur, demiştim. Grup grup, herkes kendi halinde. Valim sağ olsun,  göz kırpıp acı bir tebessüm ederek başını önüne eğmişti.

Ve yıllar yılları kovaladı; kendimize ait sivil hava alanımız açıldı. İkinci Üniversitemiz açıldı. Bazı şeylerin ikincileri açıldı, şehrimiz o yıllardan bu yıllara gerçekten görsel olarak çok ama çok şey kazandı. Ama bakınız görsel olarak dedim. Maneviyatta çok değerlerimizi kaybettik, sahip çıkmadığımız o kadar çok kaybımız var ki anlatmakla ağzımız yorulur artık.

Sevinçlerimiz oldu, heyecanlarımız oldu, başarılarımız oldu, kazanımlarımız oldu evet ama ya kaybettiklerimiz, ya hiç farkına varamadığımız ve kazanamadıklarımız ne olacak. Birilerinin gözümüzün içine bakarak bizi avutmaları, bize yalan söylemeleri ve ağzımıza bir parmak bal çalıp peteği yanı başımızda başkalarına pay etmeleri ne olacak.

Yaşamadık mı bunları? Yaşadık hem de en alasından…

Elimizden, ilimizden götürülenlerin ardından o grup grup öbeklenenler ses çıkarmadılar ama.

Elimizden, ilimizden kaçırılanların ardından o grup grup öbeklenenler ses çıkarmadılar ama.

Hem gidenlerin ve kaçırılanların birçoğu onların yüzünden gitmişti. Bunu da diyemediler, demediler ama. Kimisi koltuğundan korktu, kimsi de yukarıdan verilen emri yerine getirdi. Sessiz ve derinden,  garibim halkıma bir şey hissettirilmeden. Sadece kendi menfaatlerine dokunulduğu zaman ortalığı ayağa kaldırdılar. Kendi maaşlı elemanları ve fısıltı gazeteleri aracılığıyla, yandaşları vasıtasıyla…

O günden bu güne değişen ne oldu? Hiçbir şey…

Aynı hamam, aynı tas. Hamamın ve tasın eskiliği, yeniliği ile tarihi artık önemli değildi.

Nasıl olsa biz ERZURUM olarak, ERZURUM lu olarak bir olamıyoruz, birlik olamıyoruz. Bir araya gelemiyoruz. Gelmiyoruz değil, gelemiyoruz. Getirmiyorlar. Daha birkaç gün önce bir yenilgi daha almadık mı? Kaybettikten sonra konuşmalar başladı, aman efendim olmayacağı ta başından belliymiş te, bizim sahibimiz yokmuş ta…

Evet kardeşim, bizim sahibimiz yok… Sonunda bu kelimeyi bende kullandım ya;

Bizim arkamızda, yani ERZURUM un arkasında kim var?

Bakabilir miyim?

Mesela gündemde diye oradan örnek vereyim;  şehrimizin adı ne olur ise olsun bir futbol takımı var, ilimizin belli bir kesiminin ve hatta büyükçe bir kısmının alakadar olduğu ve başarılarıyla övündüğü, yenilgileriyle üzüldüğü bir takım. Bu takımın maddi problemleri var ve bu şehirde o takımı üç defa, beş defa sezon geçirtecek zenginlikte iş adamlarımız var ama ortada karşılıksız sözden başka bir şey yok. Canlı yayında yardım sözü verip sonrasında sözünü yutan kim veya kimler hiç merak ettiniz mi? İsteyince başka bir ERZURUM lu bırak Türkiye’yi, gidip İngiltere’de bir futbol takımı alabiliyor. Zira işin içinde Erzurum olunca reklamdan öte yolumuz yoktur. İşimiz reklam ama asıl işin kötüsü de ne biliyor musunuz kendi firmalarımızdan oluşan gerçek bir göğüs reklamımız bile yoktur. Tamam, futbol konusunu kapadım, diğer spor dallarında durum ne?

İlimizde gerçekten kıymetli değerler yetişiyor. İlim adamından tutun sanatçısına kadar, politikacısından tutun bürokratına kadar, iş adamından tutun âlimine kadar. Bazen öyle uç noktalardan insan çıkarıyoruz ki bunu dünya üzerinde başaran il sayısı ne kadardır merak ederim. Bu aslında mozaiğimizin ne kadar zengin olduğunun en bariz göstergesidir ama ne hikmet ise bu durumun ilimize olumlu yönde yansıması olmadığı gibi zararı da oluyor üstelik. Örnekleri o kadar çok ki, içinden çıkamayacağımı bildiğimden dolayı da girmek istemiyorum, bu sıralar ki hiç ama hiç girmek istemiyorum. Seçim takviminin netleşmesinin beklenildiği bu dönemde bu örneklere girmek adamı bezdirir. Zaten en son ki meclis yenilgimiz daha yeni, yara deşmek gibi olur bu.

Asıl konumuz, ilimizin çok kolay adam harcaması alışkanlığına gelecektir elbette. Aslında bu iş birileri tarafından bilinçli olarak yaptırılan yönlendirmeli, planlı, programlı ve tabiri caiz ise güdümlü bir çalışma şeklidir. Birileri gelişmesini, söz sahibi olmasını istemedikleri kişi veya yerleri ve hatta mekânları bile hedefe koyarak yıpratma ve parçalama ve yok etme işini, bu şekilde kitabına uygun olarak yapmaktadır. Bu tür faaliyetler asırlardan beri uygulana gelmiş bir çalışma şeklidir. Düşmanı bertaraf etme şeklidir. Burada hedef neresi olur ise olsun sıkıntı yoktur ama maşa olarak masum sivil halk kullanılmaktadır. Halkın arasında fısıltı gazetesi bir şey fısıldar ve gerisini yönlendirme emri almış olan provokatörler halleder.

Sonuç mükemmel.

Biz bunu hep yapıyoruz. Biz bunu hep yaptık. Biz bunu niye yapıyoruz demeden de, hep yapmaya devam edeceğiz. Niçin yaptığımızı da bilmeden. O yüzden bu şehir bir adım ileri gittiğinde sıkıntı yaşıyor, o yüzden bu şehir bir adım geliştiğinde bu fısıltı harekete geçiyor ve insanlarımızı anında lekeleyip, kaldırıp atıyoruz. Sonrasında da “bu işin olmayacağını zaten biliyorduk”. Haydaaaaa…

Mademki biliyordunuz da neden engel olmadınız. Mademki biliyordunuz da neden olması için gayret göstermediniz. Mademki biliyordunuz da düzeltmek için ne yaptınız da bugün çok rahat bir şekilde yıkmak için tekme atıyorsunuz?

Şimdilerde birileri çıkmış sağda solda bas bas bağırıyor, yok iktidar partisi il başkanlığı şöyle yaptı, böyle yaptı, belediyede şunlar oldu da bunlar oldu da…

Ne oldu açık açık yazın bizde öğrenelim. Adını koyduğunuz faaliyetlerin muhatap merci adli yargıdır, ilimiz belediyesinde veya belediyelerinde veya başka bir kurumunda sıkıntılı bir durum var ise bu memleketin savcısı da var, hâkimi de var, yargısı da var, müfettişi de var hamd olsun. Size ne oldu da bu kadar vaveylaya düştünüz.

Ben size bir şey diyeyim mi? Sayın Sekmen’i tanımam. Bilmem ve hatta birçok faaliyetinden dolayı kendisine kızmışlığım ve tenkit etmişliğim bile vardır ama bu yapılanları hak ettiğini düşünmüyorum. Bu şehir bu yüzden kaybediyor, birilerinin dolduruşuna kapılıp adam harcama huyumuzdan vaz geçelim ve bırakalım bu tür işleri gerçek muhatabı olan yargı yapsın. Ve biz asıl işimize dönüp bu şehri ve bu şehrin insanına çalışanlara bari destek olalım. Elbette eksikleri var, elbette sıkıntıları var, elbette yarım kalmış noktaları var. Eleştirmek yerine, asmak kesmek yerine el verip destek olalım. Bu şehir bizim. Lobimiz yok, sesimiz yok, birlik ve beraberliğimiz yok, hani sahabımız yok ya; bari hiç olmazsa birbirimize köstek olmayalım.

Birileri yine bağırıp çağıracak, istemezüüüükkk. Hayırdır derdiniz ne sizin? Haklı olarak ne yapmaya çalışıyorsunuz da size inanalım. Samimi iseniz getirin belgenizi, bari size destek olalım.