VEDAT KAN


Eğriye Eğri, Doğruya Doğru

.


Devlet olmanın gerekleri vardır. Şartları vardır; uyulması gereken kuralları, takip edilmesi gereken yolları vardır. Devlet olmak için olmaz ise olmaz değerler vardır. Örf gibi, töre gibi…

Yazılı olmayan ama gerçekte o devleti oluşturan ana ulusun ruhuna işlenmiş olan kaideler vardır. 

Yurdagül Başkan özet ama öz konuşmasında; dünyayı anlatırken bu ruhu hatırlattı bize, birilerimize. Kim ne der ise desin, ocak kültürünü gördük o sohbet esnasında. Ülkücülük şiarını hissettik. Ve en güzeli de kelimelerinin arasında, hareketlerinin arasında, mimiklerinin arasında ve hatta yanı başında bulunan il kurmay heyetinin bakışlarında kibre bulaşmamış vakar gördük, gurur gördük, samimiyet ile birlikte sadakat gördük.

Elbette kelimeleri ölçülü olacaktı Adem Başkanın; çünkü öyle bir yoldan geliyordu ki, yaşı genç olmasına rağmen binlerce yıllık bir kültür ve ağırlığı vardı sırtında. Ölçüp, tartıp ve o dilinden dökülen kelimelerin ardında, yalnız olmadığının bilinciyle konuşacaktı, çünkü kullanacağı her bir kelime sadece kendisini değil, binlerce yıllık bir örfü, töreyi de bağlıyordu.  O anda o masada konuşan, Milliyetçi Hareket Partisinin Erzurum İl Başkanı Adem Yurdagül değil, asırlara meydan okuyan, asırların basamaklarında yoğrulan ve asırların ateşiyle harmanlanan bir törenin ta kendisiydi.

Bakışlarında bir ara Kürşad oldu çıktı karşımıza, bir an için Atilla’yı hissettim.  Gözlerimi kapatıp daldığım ses tonunda Alparslan’ın Malazgirt Meydanından Anadolu’ya bakışındaki heyecanını hissettim. Sanki de yaşanacakları görürcesine takındığı gururu…

Fatih’in azametini, Yavuz’un cesaretini, Abdülhamit’in ferasetini gördüm ben Yurdunagülen adamda. Bir ara bakışları Başbuğ’un hiddetine çekilirken, ağzından çıkan kelimelerde son 50 yıldır oynanan kahpe oyunun oyuncularının adının geçtiğini duyunca inceden bir mide bulantısı geldi içimden, henüz kundakta olan bebelere sıkılan keleş mermisinin sesi çınladı kulaklarımda. İğrenmemek elde midir diye sordum kendime, bu keleşe asılan parmak şimdilerde Gazi Mecliste bu mermiyi yiyen ana-babanın verdiği vergiyle maaş alıyordu. Sırıtarak, ağzından salya akıtarak… En acısı da benim halkımın içinde bu kahpeleri savunanlarının olmasıdır. Ve hatta o samimiyet dolu görünen kahvaltı masasında dahi…

Ve Bahçeli’nin sesi ile kendime döndüm bir anda, ismi ile müsemma olan gerçek devlet adamlığını… Yurdagül Başkan; kucaklamadığımız insanımız kalmayıncaya dek dedi. Çalınmadık kapı kalmayıncaya dek. Alınmadık bir gönül kalmayıncaya dek. Umutları sesinin berraklığında aleni olarak ortaya dökülüyordu. Mantıklı vaatleri vardı, kimseleri boş hayallerle uçurumlara atmadan, kandırmadan ve sen ben diye ayırıp, ötekileştirmeden. 

Birileri; “kaldı mı bu zaman da ülkücülük diye bir şey?” Sorma densizliğine düşse de, birileri kendi boş hayal dünyalarının pembe panjurlu rüyalarında “her şey güzel olacak” sloganıyla avutsa da amaçsız beyinlerini, unutulmamalıdır ki kahpeliğin olduğu, ihanetin olduğu her yerde kanında insanlığını kurutmamış, unutmamış bir ülkü muhakkak vardır. İşte Adem Başkan ve güzide kadrosu, hiç uzatmadan ve reklamlara girmeden dedi ki “bu taşın altına değil elimi, gövdemi koyarım”.

Kanaatim odur ki; Ak Parti, iktidar yolunda yanına aldığı bu güç, Büyük Birlik Partisinin de destek ve yardımlarıyla birlikte bu ülkeyi yeniden değil,   devam ettikleri amaç ve doğrultuda hız kesmeden, tıpkı ataları gibi çağ açıp çağ kapamaya devam edeceğidir. Ve görünen o ki; Türkiye Yüz Yılımızın adımları hızla atılıyor, artık geri dönüş yok. Ezber bozuldu bir kere, kimin ne söylediği veya neleri atıp tuttuğu kimin umurunda ki? Bu halk artık dinine söveni de, ekmeğini böleni de çok ama çok iyi biliyor.

Adem Başkan; şehrimizin kalkınmasında kilit rol oynayacağının bilinci içerisinde, gayet net bir dille “kimin ne sıkıntısı var ise buyursun gelsin, kapımız her zaman halkımıza açıktır” ifadesini kullanırken, bu ile her şeyin en iyisi yakışır ifadesini kullanırken, bu il bölgemizin merkezi konumundadır o yüzden başta sağlık olmak üzere birçok alanda göz önünde bulundurulmalıdır ve eksiklikleri en kısa zamanda tamamlanmalıdır, ifadesini kullanırken yüzündeki samimiyet ve ciddiyet tam bir devlet adamlığı hassasiyetinde idi. 

Sonuçta kardeşimiz bu ilin toprağının çamurunda yoğrulmuş, kanında Dadaşlık var ve çelik bir yay gibi gerilmesini bildiği gibi, “can” demesini de bilir evelallah. Hamd olsun “yunan mitolojisi” gibi bir sevdası da olmadığı için de, bize Olympos dağının masallarını anlatmadı en azından. 

Dürüst bir şekilde, Dadaşlığına yakışır ve kimseleri ötekileştirmeden, akraba tayin etmeden ve vakurlu olarak, memleket ve ilimizin sıkıntılarının nasıl çözüleceğini, intikam duygusu olmadan, polemiğe girmeden “atalarına yakışır” bir şekilde ifade etti. Birileri gibi kalkıp ta Müslüman mahallesinde salyangoz satmadan, sattığını unutmadan, salağa yatmadan…

Eğriye eğri, doğruya doğru; boşuna dememişler, armut dibine düşer diye.