VEDAT KAN


Bozkırın Mızrabından, Palandöken’in Zirvesine…

Bozkırın Mızrabından, Palandöken’in Zirvesine…


Eski hesap; kara kışın tam ortasındayız. Zemheri soğukları kemiklerimize ve hatta iliklerimize kadar işledi işleyecek gibi. Bu yıl kar yok henüz ama sağ olsun kara kışın soğuğu bizi hiç ama hiç terk etmedi gitti. Zaten bize karşı vefalı çıkan kimler kaldı ki, bizden ayrılmayan, bize hep yar olan. Kendi yârimiz bile, yanı başımızdayken kaşları çatık değil midir sanki? Ama biliriz ki kaşlar ne kadar çatık olur ise olsun, yüreği sıcaktır. Gönlü sıcaktır. 

O yüzdendir; kara kış misali sert ve soğuk görünse de Dadaşım, yârinden ve toprağından gelen bir esinti sayesinde gönlü de, yüreği de hep sıcaktır. 

Palandöken eteklerinde farklı bir esinti var bu akşam. Huma kuşu ezgisinin kanatlarındaki zemheri kokusunun yerini, bozkırın mızrabından esinlenen ayaza bırakmış;  huma kuşu yükseklerden seslenirken, gönül dağımız da yağmur yağmur boran olmaya başlamıştı artık.

Bakmayın siz öyle zemheri, ayaz gibi kelimeleri kullandığıma.

Ortalık Ağustos ayından da daha bir yaz. Sıcak mı sıcak ve bir o kadar da candan.

Görene ve bilene; Palandöken vefalıdır aslında. Palandöken zor olmasına rağmen, zirve olmasına rağmen ve hatta adını dahi layıkıyla hak etmesine rağmen, gönlünü ayaklar altına sermiştir. Kibirsizdir Palandöken. Yapmacık kokmayan, sahte olmayan ve candan sıcak olandır. 

Tıpkı adını taşıyan, belediyenin başkanı gibi.

Zemheri gecesinin ıssız sokakları kalabalıklaşmaya başlamıştı birden, evlerinden çıkanların sanki de koşar adımda geldikleri, araçlarından inenlerin merdivenleri heyecanla adımladıkları ve küçük olmasına rağmen gönüllerin kucaklaştığı engin bir salondu istikamet.

Hınca hınç dolu olmasına rağmen kimselerin serzeniş içerisinde sitem deryasında boğulmadığı, yer olmamasına rağmen tekli koltukların dahi paylaşıldığı kardeşlik atmosferinin sıcaklığı vardı, zemheri ve ayaz kardeşliğinin dahi üşütemediği Palandöken eteklerinde.

Salon normal toplantılar için yapılmış olmasına rağmen ve birçok organizasyonda boş olarak görev yapmasına rağmen, bu sefer alışılmışın dışında salonun arka taraflarına ve hatta yürüme yolu üzerine dahi sandalye takviyesi yapılmasına rağmen, yerlerde dahi oturanlarımız olmuştu. Sıcak davetin; samimi katılımcıları olarak, Bozkırın mızrabını dinlemek için Palandöken’in zirvesinden bir çığ misali kopup gelenler.

 

Ne geceydi ama! 

Başkan Muhammet Sunar; bu gece gerçek manada yüreğinin sıcaklığını, halkın gönlünden geçenleri bilen ve ona göre adım atmanın ne demek olduğunu sunmuştu gerçekten. Tıpkı Palandöken’in zirvesinden esen samimiyet gibi. Kibir kokmayan, yapmacıksız ve saf bir muhabbetle. Halkın adamı olmak böyle bir şey olsa gerek dedirten cinsten, salona girdiği zaman hiç te alışkın olmadığımız bir sevgi seliyle karşılandı başkanımız, siyasilerde böyle sıcak karşılamalara pek alışkın değiliz ama görünen o ki Muhammet Sunar Başkanım hizmet görevi esnasında vatandaşının kalbini feth etmesini de başarmış.

Gerçi bizler de ara sıra tenkit edip, bazı konularda kalemimizin ayarını kaçırmıyor değiliz ama o gece anladım ki gerçekten de bazı şeyler imkânlar dâhilinde yapılmakla kalmayıp, yapılan çalışmaların idamesi bile başlı başına bir külfet oluşturmakta imiş. Değil icranın başı, icranın kendisi dahi olsan bir yerde havlu atmamak elde değil. Sunar Başkanım samimi olduğu kadar da sabırlıymış vesselam. Ama kimseler kusura bakmasın sakın, ben o gece farkına varıp, anladım ki Sunar Başkanımın bir artısı daha varmış, daha doğrusu bir Uğur’u varmış. Henüz yeni atanmasına rağmen ilçeye getirmiş olduğu pozitif enerjinin yansımasını o gece ben kendi gözlerimle görmesem inanmazdım. Sunar Başkanımın “sinerjisiyle bizlere ilham oldu” dediği 3-4 aylık görevi esnasında kendisini şimdiden Dadaşlığa kabul ettirmiş olan, Uğur Tutkan Kaymakamımdan başkası değildi. Bu kadar kısa bir süre zarfında kendisini halka sevdiren, halk ile iç içe ve samimi bir vaziyette, güler yüzle bağdaşlaştıran bir devlet adamı öyle kolay kolay bulunmuyor bilesiniz.  O kalabalıkta, nefes almakta dahi zorlandığımız bir ortamda böylesine güzel insanlar topluluğu arasında, hayat nağmelerinin yürek sızını dile getirerek kendisini bu kadim halka sevdiren Neşet Ertaş ancak bu kadar güzel anılırdı.

Sahneyi anlatmak için sahnenin içerisinde olmak gerekiyordu. Aslında o yoğun ilgi esnasında zar zor yer bulmuştuk kendimize ama belki de önceden ayarlanmıştı sahne kenarında oturmamız. Koroda bulunan ses ve saz sanatçısı arkadaşlarımıza, orkestranın yönetimini harika bir şekilde elinde tutan ve keyfimize keyif veren Selçuk hocamıza zaten söyleyecek lafımız yok. Bu nasıl bir enerji, bu nasıl bir şevk ve heyecan? Bilmeyenler farkında olmaz ama Bozkırın tezenesi ile Palandöken’in uzun hava yapısı öyle her gırtlaktan çıkmaz. Kardeşlerime emeklerinden dolayı helal olsun

İşte Palandöken Belediyesi, işte halkın dertlerini bir nebze olsun unutturma çabası ve adım atılamayacak kadar bir yoğunluk ile bu fikri destekleyen görüntü.

Devamı gelecekmiş.

Halk istiyor bu tür geceleri, anmaları, hatta eğlenceleri. Belki artık sokağımızdan “godida beşe, godida beşe. Pilav geldi, pilav geldi” diye bağıran Hasan Amca geçmeyecek ama bazı gecelerin soğukluğunu bize unutturmak isteyen samimi insanlarımızın varlığı sevindiriyor bizi. Böylelikle, kış gecelerimizin eğlencesi mısır patlağı beklediğimiz pencere kenarlarından, belki de bu tür geceleri bekleyeceğiz artık. Yerimizin dar olması hiç ama hiç önemli değil. Böylesi daha sıcak ve aile olduğumuzun ispatı.

Zaman elbet bitecek, Palandöken’in ezgileri başka ezgi çağrışımları arasında renk değiştirecek ama hüznün ve duygunun asırlara denk gelen ahengi hiç bitmeyecek. Acının rengi olmaz misali, acılarımızı bu tür gecelerde tatlı bir anıya dönüştüren fikirlere selam olsun. 

Başka fikirlerde buluşmak dileğiyle.