VEDAT KAN


BİR DUA EDESİM GELDİ İÇİMDEN…

.


İkamet ettiğim mekân şehrimizin Asri mezarlığına bakıyor ve bazen canım sıkıldığı zaman balkon kenarında oturup az öte karşımda duran,  zamanın ağalarına beylerine ve hatta yürürken adımlarıyla ortalığı inletenlerine bakıp, mesai saatlerinde durmaksızın okunan Kur’anı Kerim tilavetini dinleyerek kendimi avutuyorum. Karşı komşularım aş derdinde idiler bir zamanlar, iş derdinde idiler. Dünya malı için ne çok ta üzülüp kederlenmişlerdir kim bilir. Acaba kaç kalp kırmışlardır, kaç gönlü yıkıp geçmişlerdir bir avuç toprak için, oysaki yattıkları yerde şimdilerde hepsinin bir avuç toprağı da mevcut olmuştu. Öyle ki, toprağın bağrına yapa yalnız uzatıldıkları zaman üzerlerinde bulunan beyaz örtünün kalitesi de önemli değildi artık.

Adları da çok çabuk unutuluyor biliyor musunuz, henüz musalla taşına yatırıldıkları zaman isimleri kaldırılıp “cenaze” adı konulur,”merhum” veya “merhume”. Kaç defa işittim kimse adıyla seslenmedi hiç, annem-babam veya amcam, dayım demedi. Cenaze nerede diye seslendiler hep… Ve toprağa konulunca da “ceset”.

Gerçek adımızın “cenaze” veya “ceset” olduğu yalan bir dünya içerisinde, rol yaparak yaşıyoruz. Attığımız her adımın sahte, aldığımız her nefesin ise sayılı olduğunu bildiğimiz halde. Bir de cebimize değerinde bir ağırlık girmiş ise değmeyin keyfimize, sayılı nefes ömründen giden ve zarar ettiğimiz bir günün kaybında neyin karını düşündüysek artık.

Küçücük bir serçe konuyor balkon demirlerinin üzerine, bir bana bakıyor bir gökyüzüne. Yüzümdeki ifadeden ve mezarlığa olan dalgınlığımdan dolayı bende bir şey bulamamış olacak ki gökyüzüne bakarak ötmeye başlıyor ve hayretler içinde kalıyorum, öttüğü her şeyi anlıyorum.

Ne diyor biliyor musunuz o küçücük serçe…

Diyor ki; insanlarımızın büyük bir çoğunluğu yalancı. Bencil ve kibir deryasında kaybolmuş bir vaziyettedir. En küçük bir menfaat karşısında dahi kişiliğini satmaktan çekinmeyen varlıklar var. Karakter tahliline girse makineyi patlatacak derecede karaktersiz olanlar var. Sırf ekonomik menfaat uğruna, sırf maddiyat uğruna, sırf nasiplenme uğruna Allah’ı ve imanını unutacak derecede cahil ve “ben”cil insanlar var aramızda.

Ben kazanayım da, kim kaybeder ise kaybetsin zihniyetinde olan bu kişilik yoksunu varlıklar yüzünden, insanlığa olan sevgimiz de saygımız da bayağı yara almış bulunmaktadır.  Amaçları sadece para olan, makam ve mevki olan, maddi güç ve iktidar hırsı olan zavallıların en büyük eksiği ise tahsil dereceleri ne olur ise olsun, cahil olmalarından kaynaklanan acizlikleridir. Gözleri doymaz, cepleri dolmaz, avuçları hep birilerine – bir yerlere uzanmış vaziyettedir. Hal böyle olunca da ne çevrelerine, ne ailelerine, ne de kendi bedenlerine faydaları olmamaktadır. Yediği içtiği hiçbir şeyden zevk almaz, baktığı gördüğünü anlamaz, bu yüzdendir ki bu tür insanların aldığı nefes dahi menfaat kokar. Çoğu yere ise asalak olarak uyum sağlamayı çok iyi becerirler. Samimi söylüyorum şöyle bir etrafınıza bakın, göreceksiniz…

Asalaklıkları yanı sıra yüzsüzlükleri de meşhurdur bu tip insanların. Yüzüne tükürseniz hemen yanı başındakine bakar “şişştt sana diyorlar” diyerek üzerlerine hiç ama hiçbir şeyi alınmazlar. Onlar için önemli olan tek şey menfaatleridir.

Asalaklarımız hep vardı ve daima da var olacaktı. İyi niyetimiz ve dinimizin emir ve uygulamaları her daim iyiliği emrettiği için, bu yönümüz de asalaklarımız tarafından iyi bilindiği için kaybettiğimiz nokta hep burası olmuştur. Tarih sahnesinde mevcut olan bütün devletlerimizin ilerleyişlerinin durdurulması ve yıkılışları aşamasında hep bu tür insanların gayret ve çabaları asla ve asla inkâr edilemez.

Bu yüzdendir ki; asırlardır bizi ihanet ve kalleşlik oyunları olmadan yenilgiye uğratamayan şer güçler aramızda bulunan ve bizden biri gibi görünen ve hatta bizden olan bu tür insanları satın almış, bir maşa misali kullanarak istediği sonucu elde etme yoluna da gitmiştir. Tarih çöplüğü bu örnekler ile dolu olduğu gibi en yakın örneği günümüzde ekonomi alanında halen daha yaşanmaktadır. 

Kimse kusura bakmasın, lafı eveleyip gevelemenin de hiçbir manası yoktur artık. Ezber bozuldu bir kere, yolda üzerine bile basmaya iğrendiğimiz it bokunun aynı anda on tane alıcısı çıksın değeri tavan yapar. Oynanan oyun ortada ve aramızdaki asalaklar yine iş başında.

İyi kötü içerisinde yol aldığımız bir arabamız var ve bu araba bizi birçok olumsuzluklardan korumaktadır. Yağmurdan, çamurdan, vahşi hayvanlardan, güneşin kavurucu sıcağından, ayazın nefes donduran soğuğundan, falandan filandan…

Evet, yakıtı çok pahalı, evet malzemeleri çok pahalı, evet bu arabanın her türlü hareketinin bedeli çok ağır oluyor ama bizi menzile götürecek ne yazık ki başka arabamız da yok ve nefes alan hiçbir varlık bizim dostumuz değil ve bizi yanına da almaz. Ama arabamızda bulunan birkaç kişinin dolduruşuna gelip bu aracı uçurumlardan aşağı attığımız an olayın rengi değişir. Belki o çok pahalı dediğimiz yakıta para vermeyiz ama cebimizdeki paranın harcanacağı bir arabamız olmadığı gibi bizi menzile götürecek bir araç ve amacımız da olmaz.

Ücretini ödedikten sonra; Felaket çığırtkanlığı yapan tellal çok bulunur, satın alacakları asalak her saat bulunur ama seni menzile ulaştıracak bir araban asla olmayacaktır. Dün bütün bunları hep yaşamadık mı?

Üç günlük sahte dünyada; atalarımızın kanlarını dökerek bizlere emanet bıraktığı asalet ile vakarın, sevgi ile kardeşliğin, güç ile dayanışmanın, birlik ve beraberliğin timsali eşsiz vatanı bir şeyleri bahane ederek kimlere bırakmaya çalıştığımızı göremeyecek kadar aç mı kaldık.  Bunu hissedemeyecek kadar duygusuzlaşıp muhtaç mı kaldık?  Allah aşkına yaşananları, yapılanları ve planlananları anlayamayacak kadar anlayışsız mı kaldık?

Bir an için serçenin anlattığı şeylerin hayal olduğu ve hatta yalan olduğu düşüncesiyle kendime geldim. Yok ya bu kadar da olmaz dedim. Hayaldir dedim. İnsan açlığı bahane ederek binlerce yıllık bir tarihe sahip karakterini, geçmişini, kazanımlarını ve hatta vatanını düşmana teslim eder mi? O ki açlığı giderilsin diye atacağı bu adımın sonuçlarını göremez mi? Daha düne kadar yanı başında devlet olan komşularının şimdiki halinden kendisine pay çıkaramaz mı? Velev ki ALLAH göstermesin, nasip etmesin, fırsat vermesin böyle bir şey olduğu vakit sağ bırakılır iseniz, nereye gidebileceğinizi ve sizleri, bizleri kimlerin kabul edeceğini hiç düşünebildiniz mi?

Hayır mı?                                   

Niye? Açlığınızı, bitmişliğinizi, perişanlığınızı, parasal kayıplarınızı bas bas bağırıp ortalığı savaş alanına çevirirken, adaletsizliklerden bahsedip çevresindeki her şeye maddi ve manevi zarar vererek adalet dağıttığını zannedenlerime söylemek isterim ki bırakın geçmişi, bilmem ne tarihini daha dünü ne çabuk unuttunuz. Daha düne kadar ideoloji bahane edilerek bir sağdan, bir soldan asılanlarımızı ne çabuk unuttunuz. İdeoloji uğruna bir otelde vurulduktan sonra yakılanlarımızı ne çabuk unuttunuz, kırk yıldır süregelen birlik ve beraberlik içerisinde yaşadığımız, aile olduğumuz, aile kurduğumuz, kanımızın karıştığı kardeşlerimizle aramıza canlı tutulmaya çalışılan terör belasını ne çabuk unuttunuz,  unutkanlığımızın son yüz yıllık siyasi boyutuna hiç inmiyorum,  son yüz yılda bizleri kimlerin ne şekilde ve nasıl bir zihniyet içerisinde yönettiğine hiç inmiyorum.

Biliyorum sizin umurunuzda değil. Siz, size tevdi edilen görevinizin başarısı için çığırtkanlık yapıyorsunuz. Açlığınızdan da ne dediğinizi bilerek ve isteyerek yapıyorsunuz değil mi? Ne diyeyim Allah karnınızı doyursun.

Samimi söylüyorum, dua etmek geldi içimden. Haklı iseniz ALLAH yar ve yardımcınız olsun. Yok, eğer haksız iseniz ALLAH belanızı versin diyorum.

O kuş beyinli dediğimiz serçe söylene söylene uçup gitti, bende komşularıma bir kez daha Fatiha okuyup içeri girdim.

Hayal miydi? Düş müydü? Bilmiyorum ama bir dua etmek geldi içimden, kuşlar söyledi ben yazdım…