Alâaddin Korkmaz Rabbimize misafir gitti.
Böyle yazmak da varmış ardından.
Nasıl da zor bir iş.
Ömrümüzün tamamını Alâaddin’le birlikte geçirdik desem yanlış olmaz.
Ülkü-Bir dönemlerinin zorlu mücadelesinde, Türk Ocakları yönetiminde, Üniversiteliler Kültür Derneğinde, Kültür Bakanlığında, Yeni Türk Ansiklopedisi yazarlığında, ailece gittiğimiz tatil ve seyahatlerde ve uzun yıllardan beri sürdürdüğümüz Salı öğle yemeklerinde hep ilk beş veya on yakın isimden biriydi Alâaddin ve sevgili Müjgân Kardeşim.
Yaz tatillerinde kızım Tuba onların arabasında olur, Müjgân teyzesiyle birlikte Tuba’yı candan sever ve şımartırlardı.
ÜLKÜCÜ
Omuzdaş tabirinin canlı örneği… Tuttuğunu kopartır, yaptığı işi bihakkın yerine getirir, bir görev yüklendiğinde asla gözünüz arkada kalmazdı.
Dosttu, kardeşti, dava arkadaşıydı, tam anlamıyla yoldaştı.
Yiğit bir ülkücüydü. Tehlikeleri çok önceden sezer, tedbirlerini ve çarelerini dosdoğru üretirdi.
Devletin, milletin ve Türklüğün meselelerini yakından takip eden, en çarpıcı ihtimalleri ortaya çıkan kıvrak bir zekâya sahipti.
Bilgeydi.
Ben Alâaddin kardeşimin özgeçmişinden bahsetmeyeceğim. Onları pek çok yerde bulabilirsiniz. Ben, bendekileri yazmaya gayret edeceğim.
AKIL, BASİRET VE FERASET SAHİBİYDİ
Bu özelliğiyle varlıkların, kelimelerin ve kavramların manalarını bilme, düşünme, kavrama ve anlama yetisine sahipti.
“Türkçe Sözlük” ve “Türkçe Kompozisyon” kitapları yazacak kadar…
Akıl, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, ayırmasıyla ilgili kabiliyetlerinin toplamıdır.
Bağ demek olan aklını, olaylarını birbirine bağlamada çok iyi kullanırdı.
İŞLEYEN AKIL SAHİBİYDİ
Aklını aktif kullanan ender insanlardan biriydi.
Akletmek, bize sunulanlar dışında düşünerek yeni ve özgün çözümler üretmektir. İşte tam burası Alâaddin kardeşimin uzmanlık alanıydı; yeni çözümler bulmak…
Her durumda aklını kullanmaktaydı ve sanki duruşuyla, “aklediyorum” der gibiydi.
ERGİN AKILLIYDI
Olgun akıl, anlayan ve kavrayan akıl…
Sosyal olaylardan da hareketle, sosyal bunalımlara çözümler bulabilecek akıl…
Salı öğle yemeklerimizde yıllardır, bıkmadan usanmadan ve çok büyük bir heyecanla sosyal olayları tahlil eder ve çözüm yollarını vukufla anlatırdı.
Bir meselenin önünü değil, sonunu da aydınlatan ve arka planı hakkında malumat veren akıldı ondaki ergin akıl…
SAF, SÜZÜLMÜŞ, AKTİF AKILLIYDI
Tefekkür ve derin anlayışı gerektiren meseleleri ancak “saf, süzülmüş, aktif akıllılar” anlayabilirdi.
Sorumluluk bilincine sahip bireylere mahsusu bir özellikti Alâaddin’deki bu akıl veya ülkücülere mahsus…
“De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ne var ki, sadece aktif akıl sahibi olanlar bundan ders çıkarabilir (Zümer 39:9).”
Bu mübarek ayetin somut muhatabıydı.
Sadece raflardaki kitapları değil, tabiattaki Kevni ayetleri, toplumdaki insan kitabını ve evrendeki olaylar kitabını da, güncel bir dikkatle okumakla ve üzerinde düşünmekle Saf Akıl Sahibi olunur. Bu ilerlemeyi sağlayamamış toplumlarda sevgili Alâaddin kardeşim gibileri zor yetişir.
Hukukta da durum aynıdır. Derin, dakik ve detaylı bir tefekkürü sağlayamamış olan birisi, hukuk ve demokrasinin insan için önemini kavrayamaz.
BASİRET (AKLIN GÖRMESİ)
Alâaddin basiret sahibi bir kardeşimdi.
Basiret, idrak etme, uzağı görebilme, kavrayış, bir şeyin iç yüzünü anlayabilmektir.
Basiretle kalp gözüyle görmektir.
Hakla batılın temyiz edildiği marifet bilgisidir.
Zamanınızın sorunlarını ve komploları tanımak ve yaşadığınız toplumun ihtiyaç ve dertlerini fark edip çözmektir basiret.
Bilge kardeşim Alâaddin basiretliydi.
Basiret hikmet sahibi olmaktır; doğru hüküm verebilme yeteneğidir.
Basiret, aslında iman etmiş bir kalbin ulaştığı yüce bir idrak ve kavrama seviyesidir.
Gönül adı verilen manevi baş ve onun gözü olan gönül gözü basirettir.
FERASET: AKLIN ÖNÜNÜ DE ARKASINI DA GÖRMESİDİR
Sevgili Dostumun feraset sahibi olduğunu biliyorum.
Feraset, olayların yalnızca ön tarafını değil, arka tarafını da görecek şekilde idrakin dizayn edilmesidir.
Feraset, Akletmenin üst mertebesidir. Anlayış, seziş, sezgi demektir. Bununla insan, hemen anlama, çabuk kavrama, zihin uyanıklığı, anlayış ve izan kazanır.
Feraset soy bir yetenek, bir üst kavrayış ve deneyimdeki zirvedir.
NASIL MI AKLEDERDİ?
Alâaddin kardeşim aklını öyle güzel kullanırdı ki…
Bir olayın önce geçmişine bakar, varoluşsal bilgi de dâhil olmak üzere geçmişini etraflıca bir aklederdi.
Sonra Gelecekteki muhtemel gelişmelerini dikkate alırdı. Olaylara tedbirli yaklaşırdı. Durumun sadece satır aralarına değil, satır arkalarına da bakardı. Ne dendiğine değil, ne demek istendiğine varıncaya kadar…
Akıl, bağ demekti; akletmek de bağlamak. Bu ikisini, yani geçmiş ile geleceği de akıl bağlayacaktı. Sadece gelecekte kalırsan hayalci yaşarsın, ya da geçmişe takılıp kalırsan masal anlatırsın. İkisini bağlarsan gerçekçi bir fikir adamı bilge olursun.
Sonra bunlardan kendi görüşü doğrultusunda hükümler ve kurallar oluşturarak “şimdi ve buradaya” mahsus orijinal hükümler çıkartırdı.
Ve nihayet tefekkür ederek soy düşünceye ulaşırdı.
Alâaddin kardeşim buydu.
SEVGİLİ MÜJGÂN KARDEŞİM!
Sınıf Arkadaşını, hayat arkadaşını, dava arkadaşını ve eşini uğurluyorsun Rabbimizin misafiri olarak.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yerdeyiz. Ne söylesek yeterli olmayacak.
Ama Sen, Alâaddin Korkmaz’ın evdeşi Müjgân Korkmaz’sın.
Yukarıda yazdıklarım tastamam, eksiksiz Senin için de geçerlidir. Korkmaz ailesinin bir ferdi olarak yaşayacağından ve Alâaddin’i yaşatacağından şüphemiz yok
VEDA
Rahmetle, sevgiyle, özlemle anıyoruz Seni Aziz Kardeşim.
Rabbimin şefkatli, merhametli ellerindesin. Orada misafirsin. Makamın yüce olsun, Allah’ım sana mağfireti ile muamele eylesin.
Sensiz dostlar eksik kalacaklar…