.
Aydın'ın Sultanhisar ilçesinde doğan ve dört farklı eserin yazarlığını yapan edebiyatçı Fatih Altınbeyaz ile söyleşi gerçekleştirdik.
1982 yılında Aydın'ın Sultanhisar ilçesinde doğan, Aşk Ekmek ve Ölüm, Başkalarının Hayatı, Efeler Yalnız Ölür ve Nihan adlı kitapların yazarı olan, 12 yıldır çeşitli gazetelerde ve edebiyat dergilerinde yazılar yazan ve düzenli olarak Akıl Fikir Müessesesi adlı platformda yazılar kaleme alan edebiyatçı Fatih Altınbeyaz ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
İşte, söyleşide dikkat çeken başlıklar...
İlk defa ne zaman, ''Ben yazar olacağım" dediniz?
İstanbul’un hayatımda etkisi büyüktür. Üniversite okumak için 2002’de İstanbul’a gittim ve okuduğum, Unkapanı’nda bir otelde çalıştığım süre zarfında şehirden çok etkilendim. Memuriyete başladım, birkaç sene geçti, 2009’da kısa dönem askerliğim de İstanbul’a çıktı. Haliç’te bir askeri birliğimiz vardı. Şehrin gürültüsünü, selâtin camilerin minarelerinden gelen ezan seslerini, Aya Yorgi Rum Kilisesi ve Fener Rum Patrikhanesi çanlarını, martıları, kargaları dinleyerek, farklı insan yüzlerinde anlam arayarak ve o kadim kültürü soluyarak, Sarayburnu manzarası eşliğinde, Haliç’in kenarında tuttuğum nöbetlerde yazar olmaya karar verdim.
"BAZI ŞEYLER KENDİ ZAMANLARINDAKİ GİBİ DEĞİLDİR"
Aileniz sizin seçimlerinize karşı çıktı mı?
Ailem, seçimlerime, okul tercihlerime karşı çıktı. Beni başka okullara yönlendirdiler, sonraki yıllarda bunun sıkıntısını fazlasıyla çektim. Aileler kötü olsun diye bir karar almazlar belki ama şartlar değişmiştir, bazı şeyler kendi zamanlarındaki gibi değildir. Anne babalara bu konuya dikkat etmelerini ve çocuklarının tercihlerine saygı duymalarını öneririm.
Eserlerinizi okuyan okurlarınızdan aldığınız en övgülü ya da en eleştirel söz neydi?
En övgülü sözlerden birisi, “Yeni bir Orhan Pamuk doğuyor,” olabilir. En eleştirel söz ise, Başkalarının Hayatı adlı romanımı çok beğenen bir üniversite hocası ve öğretmen arkadaşımın Nihan adlı romanımda geçen diyalogların çok basit olduğunu söylemesiydi.
Yapıcı eleştirileri önemserim çünkü eleştiriler bizi yazın alanında daha ileriye taşır.
"ÇOCUKLAR EVDE MODEL EBEVEYNLER GÖRMELİ"
Size göre kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için neler yapılmalı?
Evvela anne babaların kitaplarla araları iyi olmalı. Çocuklar evde “Kitap oku!” diyen değil de kitap okuyan, model ebeveynler görmeli. Ayrıca dalı ne olursa olsun öğretmenlerin kitap okuma konusunda gerekli özeni göstermeleri gerektiğini, kendilerinin de çok okumalarının lazım geldiğini düşünüyorum. Yetkili konumda olan insanların da Beyaz Zambaklar Ülkesi Finlandiya’nın bir zamanlar hayata geçirdiği okuma seferberliğini başlatmaları gerektiğine inanıyorum.
"İLK GENÇLİĞİMDE TÜRK KLASİKLERİNİ OKUMAYA ÇALIŞTIM"
Sevdiğiniz yazarlar ya da şairler kimdir?
Umberto Eco’nun dediği gibi bir yazarın sevdiği yazarlar yaş aldıkça ve dönem itibariyle değişir. İlk gençliğimde Türk Klasiklerini okumaya çalıştım. Yabancı yazarları, bilhassa klasikleri, Fransız ve Rus romanlarını elden geçirmeye gayret ettim. Bir ara Türkiye Siyasi Tarihini, yeraltı dünyasını, Soner Yalçın, Doğan Yurdakul’un eserlerini, Jean-Christophe Grange kitaplarını, Ahmet Günbay Yıldız’ın, Sabahattin Burhan’ın, Oğuz Özdeş’in, Yaşar Kemal’in, Zülfü Livaneli’nin, Ahmet Ümit’in, Sabahattin Ali’nin, Orhan Pamuk’un, Ahmet Altan’ın romanlarını okudum. Aynı şekilde psikoloji eserlerini, François Lelord ve Christophe Andre yapıtlarını karıştırdım. Tarihi, sosyolojik kitapları, Yahya Kemal’i, Attila İlhan’ı ve çağdaşlarımın yapıtlarını okumayı severim. Şu ara Ahmet Hamdi Tanpınar, Gabriel García Márquez, Umberto Eco, Mario Vargas Llosa ve Fyodor Dostoyevski üzerinde ayrıntıyla duruyorum. Bunlarla alakalı Youtube videoları da yapmaya gayret ediyorum.
Kitabınızı yazarken nelerden etkileniyorsunuz?
“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk. Hiçbir yere gitmiyor” demiş Edip Cansever. Elbette bir yazar, yapıtlarında çocukluğundan, yakınlarının yaşadıklarından, onu etkileyen olaylardan büyük ölçüde yararlanır. Ama illa bunu zorlamamak ve zamanının gelmesini beklemek gerektiğini düşünüyorum. Bir gazete haberi, televizyonda gördüğüm bir olay, birilerinden duyduğum bir konu beni etkiler ve yazmaya iter. Sonra kahramanlar, olay örgüsü ve çatışma gelir. Bütün bunlar bir kitap taslağında ruh kazanırlar. Hep tekrar ettiğim gibi, Gabriel García Márquez, “Bir yazar gerçek bir hikâye bulduğuna inandığında, bunu ne yapar eder yazar,” der. Gerçek hikâyeler bulmaya çalışıyorum.
"SANATINIZI BESLEYECEK KİTAPLAR OKUMALISINIZ"
Kitap okumayı seven bir yazar olarak, bizlere ne tür kitapları önerirsiniz?
‘Yazar Olmak İçin 20 Kural’ adlı bir dosya oluşturmuş, bunu hem Youtube videosu yapmış, hem de Akıl Fikir Müessesesi adlı platformda paylaşmıştım.
Orada dediğim gibi, kaliteli, sizi ileriye taşıyacak, sanatınızı besleyecek kitaplar okumalısınız. Öncelikle yazarınızı bulmalısınız ve o doğrultuda ilerlemelisiniz. Bazı kitapları okumak için zamanının gelmesini beklemelisiniz. Okudukça bu konuda mukayese yeteneği kazanacaksınız.
Franz Kafka’nın, “Okuduğumuz kitap, bizi, kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, o kitabı okumaya niye zahmet edelim," sözünü de son olarak buraya ilave edelim. Yine filmlerle alakalı ‘Film Arası’ adlı bir Youtube videosu yapmış ve orada beni etkileyen, besleyen filmleri konuşmuştum. Aynı şekilde elimde liste olarak bekleyen filmler var, onlarla da alakalı ileriki zamanlarda videolar yapacağım.
Gezilmesi için bizlere tavsiye edeceğiniz şehirler hangileridir?
Türkiye’nin bütün şehirleri ayrı güzeldir. İmkânlarınız ölçüsünde İstanbul, Bursa, Balıkesir, Edirne, İzmir, Ankara, Adana, Konya, Erzurum, Mardin, Adıyaman’ı ilkin görseniz iyi olur. Ama ben daha çok sanat eseri, tarihi eser ve müze odaklı, ruhu olan şehirleri gezmeyi tavsiyede bulunurum.
"GENÇLER KENDİLERİNİ BESLEYECEK KÜLTÜR GEZİLERİ YAPSINLAR"
Genç yazar adaylarına tavsiyeleriniz nelerdir?
Edebiyat eleştirmeni, yazı üzerine kafa yoran Roland Barthes, "Yazarlar ve Yazanlar" adlı makalesinde, “Yazarlar ile yazanlar arasında fark vardır. Yazarlar bir alınyazısını yerine getirir, bir kader tutumuyla hareket ederler fakat yazanlar ise bir görevi ifa ederler, bir görev duygusuyla yaklaşırlar olaya,” der. Eyleme geçtikten sonra yazarların başka çareleri yoktur, gemileri yakmışlardır, çıkılan yolun geri dönüşü yoktur. Yazanlarda ise durum değişir, onlar şartlara göre davranırlar, istediklerini alamadıklarında, ufak bir aksilikte vazgeçebilirler; bir alın yazısı bulunmaz onlarda.
Yazar mı olmak istiyorsunuz yoksa yazan mı? Gençler bu soruya yanıt versinler, sonra kendilerini besleyecek kültür gezileri yapsınlar.
"İNTERNETİ, SOSYAL MEDYAYI DOĞRU DEĞERLENDİRİN"
Sanat filmlerine baksınlar ve çok okuyup, araştırsınlar.
30 yaş ile 40 yaş arası çok hızlı geçiyor, bilginiz olsun. İnterneti, sosyal medyayı doğru değerlendirin, mutlaka dil öğrenin, imkânlarınız ölçüsünde, Türkiye’yi, dünyayı gezmeye çalışın, mukayese ederek kitap, makale, dergi okuyun ve lütfen çok çalışıp kendinize yatırım yapın. Nitekim benim de en büyük hayalim, her yazarın belleğinin bir tarafında Nobel Edebiyat Ödülü’nü almak vardır.
Devrim AKTÜRK