Tarih: 12.09.2019 10:03

LENFOMANIN 5 ÖNEMLİ BELİRTİSİ!

Facebook Twitter Linked-in

Vücudumuzun en önemli savunma mekanizmalarından biri, hiç kuşkusuz, bağışıklık sistemimizin önemli bir parçası lenf bezlerimizde ve kemik iliğimizde olan lenfositlerdir. Ancak lenf bezlerimiz vücudumuzu hastalıklara karşı korurken bazı durumlarda kansere dönüşebiliyor. Lenf sisteminde gelişen kanserlere de ‘lenfoma’ deniyor. Lenfoma aslında sadece lenf bezleriyle sınırlı kalmayan, vücudumuzun birçok organında görülebilen bir hastalık. Toplumda lenfomanın tedavi edilemediği şeklinde bir kanı olduğu için adını duymak bile insanı korkutmaya yetiyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner oysa yaygın inanışın aksine, nadir görülen bazı türleri dışında, lenfomanın günümüzde tedavi edilebilir hastalıklar arasında yer aldığına dikkat çekerek, “Dolayısıyla lenfoma tanısı konulduğunda hemen ümitsizliğe kapılmamalı. Lenfomanın belirtilerini tanımak ve bu yakınmalar oluştuğunda zaman kaybetmeden bir hekime başvurmak önemlidir” diyor.

 

Lenfomanın en önemli 5 belirtisi

Lenfoma pek çok belirti ile kendini gösterebiliyor. Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner bu hastalığın en önemli 5 belirtisini şöyle sıralıyor:

Hastalığın pek çok çeşidi var

Lenfoma denildiğinde aklımıza tek bir kanser türü geliyor. Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner, aslında lenfomanın çok fazla çeşidi olduğuna ve bunların her birinin neredeyse başka bir hastalıkmış gibi davranabildiklerine dikkat çekerek sözlerine şöyle devam ediyor: “Lenfoma öncelikle Hodgkin ve Hodgkin dışı olmak üzere 2 ana gruba ayrılıyor. Hodgkin dışı lenfoma da temelde; çok hızlı, orta hızda veya çok yavaş ilerleyen olmak üzere 3 ana gruba ayrılıyor. Dolayısıyla bazı tür lenfomalar agresif seyirli oldukları için tedaviye bir an önce başlanması gerekirken, bazı lenfomalar ise çok yavaş seyirli olmaları nedeniyle ilaç tedavisine ihtiyaç duyulmadan yıllarca takip etmek yeterli gelebiliyor.”

 

Nedeni genellikle tespit edilemiyor

Genellikle boyun, koltuk altı ve kasıklarda oluşsa da kanın ulaştığı her yerde görülebilen lenf tümörlerinin büyük çoğunluğunun nedeni tespit edilemiyor. Yaş, risk faktörleri arasında önemli bir yer oluşturuyor. Çoğunlukla 60 yaş üstünde görülse de her yaşta ortaya çıkabiliyor. Kimi lenfoma alt türleri de genç yaşlarda gelişebiliyor. Ailesinde lenfoma öyküsü olanların birinci derecede akrabalarında da lenfoma sıklığı topluma göre biraz daha fazla görülüyor. Başka kanserler nedeniyle kemoterapi alan veya kimyasal maddelere maruz kalanlarda, benzen, tarım ilaçları kullananlarda, radyasyona maruz kalanlarda, bağışıklık sistemi çeşitli nedenlerle zayıflamış kişilerde, AIDS, Epstein Barr, hepatit C gibi kimi viral enfeksiyonu olanlarda da risk artıyor.

 

Tedavi edilebilen bir hastalık

Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner, günümüzde nadiren görülen bazı türleri dışında lenfomanın artık tedavi edilebilir hastalıklar arasında yer aldığına dikkat çekiyor. Prof. Dr. Mustafa Çetiner lenfomanın 2000’li yıllara kadar sadece kemoterapi ile tedavi edilebilen bir kanser türü iken günümüzde hedefe yönelik akıllı ilaçların tedavide çığır açtıklarını belirterek sözlerine şöyle devam ediyor:

“Bugün artık kemoterapi dışında, hedefe yönelik akıllı moleküllerin keşfiyle tedavinin seyri tamamen değişti. Bu yeni yöntemler sayesinde lenfomanın tedavisinde ciddi başarılar sağlanabiliyor. Lenfomaların önemli bir bölümünde hastaya son derece tatmin edici bir yaşam süresi ve gündelik aktivitelerini tamamen yapabilecek bir ortam oluşturma şansına sahip olabiliyoruz. Eskiden hiçbir şey yapamadığımız agresif seyirli olan türlerinde bile hastalığı kontrol altında tutabiliyoruz.”

Lenfoma tedavisinde temel olarak kemoterapinin ise halen önemli bir yer tuttuğunu belirten Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner şu bilgileri veriyor: “Bunun yanı sıra lenfoma hücrelerini üzerinde taşıdıkları işaretlerden tanıyan ve seçici olarak o hücrelere bağlanarak onları yok eden ilaçlar var. Bu ilaçlarla yapılan tedaviye “immünoterapi” ismi veriliyor. Üçüncü olarak hücre içi sinyal iletimlerini bozan ve hücrelerin gelişimini bu yolla engelleyen yeni tedaviler de mevcut. Bu tedavilerin büyük çoğunluğunu ağızdan alınan ilaçlar oluşturuyor. Bu grup ilaçlara “hedefe yönelik ilaçlar” deniyor. Bu 3 ana grup dışında radyoterapi de elimizdeki çok önemli bir silah ve hastalığın tedavisinde önemli bir rol oynuyor. Özellikle radyoterapi yöntemlerinin gelişmesiyle bu tedavi seçeneği günümüzde daha çok kullanılır hale geldi.”

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —